GÖKTÜRK TUNÇTÜRK yazdı
(NOT : YAZI UZUN AMA GERÇEKLERİ OKUMAK ADINA OKUNAMIZI ÖNERİYORUZ..ŞİMDİDEN TEŞEKKÜRLER”…)
Elhamdülillah organik Müslüman’ız ve tüm evrenin sahibinin yüce Allah olduğuna ve O’nun bizlere gönderdiği Kuran-ı Kerim’e sonuna kadar inananlardanız..
Dim adamı, din alimi değilim ama Allah’a şükür günün her anında şükürler eden, din adamlarından daha çok dua ibadeti yapan garip, yoksul insanım, gazeteciyim..
Tabi bu inanç ibadetleri her hangi bir menfaatler uğruna değil veya herhangi bir siyasi ideoloji uğruna değil.. Gönülden kaynaklı inanç aşkı
Gelmiş-geçmiş Diyanet başkanları ve tüm din adamları dâhil, onlardan daha çok her gün anama, babama, şehitlerimize dualar eden bir Müslüman evladıyım..
Ve bu uğruda da şuan naralar atan herkesten daha çok ağır mücadeleler vermiş, ağır çileleri göğüslemiş biriyim..
Şimdi bu yazımdan sonra benim Müslümanlığımı kim eleştirirse halt etmiş olarak ilan ediyorum..
Kelime-i şahadeti gönülden getiren herkes Müslüman’dır..
Bakın yerin-göğün tek sahibi yüce Allah’a dualar ederken, “Sen yarabbi” diyoruz..
Hiç, Allah’a “SİZ” diye dua eden görüp, duydunuz mu?
Asla… Dinimizde kibir yoktur..
Ama günlük yaşantımızda makam sahibi veya zengin birine; “SEN” diye hitap edemeyiz, hep “Siz” deriz..
Hele, hele “Sen” dersen, “Sen kim oluyorsun ki, benimle böyle senli-benli konuşuyorsun” şeklinde çıkışlarla muhatap olursunuz..
Bu inanç açılışını neden yazdım.. Dedim; ülkemiz din bezirganları ve dini bilmeyen din yalakaları ile dolu.. Bu yüzden mutlaka birileri çıkıp çamurlu laflar atacaktır..
Dinimiz baskı dini değil, sonuna kadar tebliğ dinidir..
Bu yüzden; kralı da olsa kul ile Allah’ın arasına giremez..
Evet… Gelelim 4-5 gündür; Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ile Barolar arasında ki din, iman, soruşturma kavgasına..
Kimseler nankörlük yapmasın, Diyanet İşlerini; Cumhuriyetimizi kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk kurmuştur..
Diyaneti kurmasında ki tek amaç ise dinimizin kutsallığı; ne siyasete, nede başka emellere alet edilmesin diye..
Maalesef son yıllarda tamamen siyasallaşan Diyanet Başkanlarımız geldi geçti..
Şimdi Ali Erbaş bey var.. Virüs salgını tedbirleri Mekke- Medine ibadete ve ziyaretlere kapatılmasına rağmen ve Ülkemizde de toplu cemaat namazları, Cuma namazlarının kılınması geçici olarak ertelenmesine rağmen gidip külliyede kaçak Cuma namazı kıldırdı..
Cumhurbaşkanlığın başlatmış olduğu bağış kampanyasına fitre ve zekatların verilmesini istedi..
Yani; bu yüce devleti açıkça fukara ve düşkün gösterip, fitre- zekât istedi ve halende faturalı ve faturasız tüm hatlardan 5601'e SMS ile fitre bağışında bulunulması isteniliyor. Bir SMS ücreti, bir fitre bedeli olan 27 TL..
Yani fitre ve zekatı toplumda vereceğimiz milyonlarca yoksul insanlarımız var..
İşi kapanan, geliri kesilen vatandaş bırakın 27 lirayı bağış yapmasını, ekmek alacak parası yok.. Telefonun faturasını ödeyemiyor, telefonuna kontur dahi yükleyemiyor..
Bunlar Allah’ın da, bizim de bildiğimiz acı gerçekler..
Öyle bir salgın belasına düşmüşüz ki dünya, görünmeyen küçük mikrobu kimseler alt edemiyor..
Elbette ki bu musibet kesinlikle Allah’tan; azgınlaşan, insanları, doğayı katleden, insan haklarını yok eden tüm devletlere indirilmiş bir uyarı tokattır..
İnşallah sadece uyarı tokadıdır.. Belki de kıyametin alametleridir..
Tam böyle bir ortamda iken Diyanet İşleri başkanın insanları sakinleştirip, birlik mesajları verecekken, Allah’ın yaratmış olduğu bazı insanlarımızı “lanetli” ilan etmek gereksiz bir tavırdı..
Elbette ki Kuran’da nelerin haram, nelerin günah olduğunu inananlar biliyordur..
Evet.. Diğer bazı aykırı yaşam konularında olduğu gibi Zina da haramdır, eşcinsellikte haramdır..
Ne yapalım şimdi? Zina yapanları, sigara içenleri ve eşcinselleri; lanetlenmiş diye bir araya toplayıp, yakalım mı, yok mu edelim veya bu virüs belasının tek sebebi olarak onları mı gösterelim?
Diyanet Başkanı Erbaş’ın bu konuşması üzerine; Ankara, İzmir ve İstanbul Baro yönetimi, basın açıklamaları yaparak diyanet başkanının bazı kesimleri lanetli olarak ilan ettiği ve ayrıştırdığı, hedef gösterdiği kesimlerin insan ve hukuki haklarını hatırlatmak ve korumak adına başkan Erbaş’ı eşletirdiler..
Ve böyle lanetli şekilde hedef gösterilmenin ortaçağ zihniyetinde kaldığını hatırlatarak, “Bu çağlar arkasında ki ses” dediler..
Ve tabi aynı gün yalakalıkta sınır tanımayan birçok medya kuruluşu kıyamet kopardılar…
“Solcu Barolar İslamiyet’e, değerlerimize hakaret ettiler.. Savcılar göreve”… Falan, filan, figan …
Yani aynı gün yandaş medya sayfalarında eskiden olduğu gibi iddianame içeriği hazırlandılar..
Barolar istediği kadar kendilerini yırtsınlar, “Biz dinimize, değerlerine hakaret etmedik, başkan Erbaş’ı eleştirdik.. Bu zihniyet ortaçağlarda kaldı” desinler, saldırı operasyonu dört koldan organize bir şekilde başlatıldı..
Ve en önemlisi Savcılığın Barolar hakkında “dini değerleri aşağılama, ayrıştırma” gerekçesi ile soruşturma açmasından sonra; susup, bekleyen Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyziooğlu’da çıkıp;
“Ankara ve diğer Baroların yapmış oldukları bu sorumsuzca açıklamaları kabul etmemiz mümkün değil” demesiydi.
Yani, uzun zamandır İktidar ile birlikte yol alan Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu’da, tabiri caiz ise açıklamayı yapan Barolar hakkında mütalaasını vermiş oldu..
Ve hedefi belirleyen yandaş medya durmuyor… Toplumu ağır şekilde tahrik edercesine; “Bu Barolar, lut kavminin avukatlığını yapıyorlar”…
Ve haberler tam gaz… Ama dikkat edin.. Saldırı haberlerinde sadece “Eşcinsellikten” dem vuruyorlar.. “Zina”dan asla bahsetmiyorlar… Edemiyorlar, edemezler de …
Çünkü; zinayı kanunlar karşında suç olmaktan çıkaran bu hükümettir..
İnsan haklarına saygı duyacağımıza, koruyacağımıza, ötekileştirmeyeceğimize dair Uluslararası sözleşmeler imzalamışız…
Evet… Zina ve eşcinsellik dinen haramdır ama bu suçları işleyenler insandır.. Suç ve cezayı da yüce Allah kesecektir..
Bu haram suçunu işleyenler insan olduklarına göre, bunların da birçok insan hakları var.. Ve hele, hele Hukuk devletinde yaşadığımızla övündüğümüz bir ortamda kaçınılmazdır..
Metin Feyzioğlu ..Barolar Birliği Başkanı olmuş ama Başkanlığı yaptığı Baroların ilkelerini, Avukatlık kanunlarını ya bilmiyor yada bildiği halde kasten saldırı fişeklerini fırlatıyor..
Baroların asli görevlerinden birisi de “Irk ve inanç farkları gözetmeden İnsan haklarını korumak ve savunmaktır”…
Tabi ki biz Ankara, İzmir ve İstanbul Barolarının Avukatlığını yapacak haddinde değiliz.. Onlar Hukuken kendilerini savunacaklardır.. Biz, böyle karışık bir ortamda toplumun gerilmesinin yanlış olduğunu ve bu gerginliğin kimselere bir şeyler kazandırmayacağını objektif bir şekilde uyarıp, aktarmayı milli bir görev olarak gördüğümüz için doğruları yazdık, yazacağız..
Ve çok enteresan .. Diyanet başkanına destek kampanyasında ve Metin Feyzioğlu’nun açıklama yapan Baroları ayıplamasından sonra, Ankara ve İstanbul Barosuna kayıtlı bazı Avukatlar da Adliyelere giderek, üyesi oldukları Barolar hakkında bu açıklamalarından dolayı suç duyurusunda bulundular… Suç isnadı ; “İslamiyet’e ve değerlerine hakaret, aşağılamak”…
Bu zincirleme hareketler çok dikkat çekici..
YENİ, ALTERNATİF BAROLAR MI KURULACAK?
BAROlar meslek kuruluşu biliyorsunuz.. 1969 yılında Avukatlık Kanunu kapsamına alınarak, İllerde temsilcilik kurulmaları da sağlandı..
Ankara Barosunun Genç Başkanı Ramiz Erinç Sağkan’a direk sordum;
“Siz açıklamanızda İslami değerleri mi hedef aldınız, ‘eski karanlık çağ” vurgunuz neyi ifade ediyor?”..
Cevap; “Haşa .. Elhamdülillah Müslümansız ve Müslüman evladıyız.. İslami değerleri yıpratmak ne haddimize.. Peygamberimizin dinimizi yayma mücadelesi zamanında da din kisvesi adı altında ortaçağ zihniyetli kişiler, gruplar vardı.. Ama peygamber efendimiz bunları sabırla yendi.. Kimseleri ötekileştirmedi, cezalandırmadı ve cezalandırılmasını istemedi.. bizim açıklamamızda ki eleştiriler; bu salgın ortamında insanların bazı kesimlerini lanetli ilan etmek ve hedef gösterme yanlışlığına düşen Başkan Ali Erbaş’a dır.. Bunu kasten birileri başka yerlere organize bir şekilde çektiler.. Hukuken gereğini yapacağız”..
Ankara Başkanına dedim ki; “Metin Feyzioğlu sizi suçlayacak açıklamaları yapmadan önce, sizleri arayıp, görüşlerinizi aldı mı?”
Cevap : “Hayır, hiç aramadı”…
Aramayacağını bildiğim halde sordum.. Amacım düşüncemi doğrulamaktı… Aramaz da.. Çünkü Barolar birliği başkanlığını elinden alacaklar… Bunun hırsı ve kini var..
Peki, Barolar Birliğinin ve Barolara kayıtlı avukatların açıklama yapan Barolar hakkında suç duyurusunda bulunmaları zincirinin hedefinde ne olabilir?
Cezalandırmak mı?
Yasalar ve görevler belli …İfadeler açıkça ortada.. Tabi Savcılar, hakimler buna göre karar verecekler..
Hadi diyelim ceza aldılar.. 6 ay, 1 yıl falan …Ne olur?
İşte amaç bu değil ..
Perdenin arkasında ki asıl amaç, açıklama yapan bu Barolara, Sol düşünceli Baro yöneticilerine karşı; alternatif Baroların kurulmasının zeminini ve sebeplerini oluşturmak..
AKP ve MHP yıllardır BARO kongrelerinde oluşturdukları gruplar ve birliklere rağmen seçimleri kaybettiler..
Barolar meslek kuruluşu… İlk Kuruluşlarını da inceledim..
Deniliyor ki; “Her ilde ki Avukatlar temsilcilik kurabilirler”..
İkinci bir Baro kurulamaz denilmiyor..
Tabi böyle bir kargaşanın olacağını zamanında kestirmemişler…
Şimdi AKP ve MHP’li Avukatlar, bu kargaşa ortamının sonunda;
“Kardeşim biz din düşmanları, solcularla bir çatı altında olmak istemiyoruz, onlara aidatlar vermek istemiyoruz.. Bu yüzden biz kendi Baromuzu kuracağız” derler mi?
Çok büyük bir ihtimalle…
Elbette ki kuruluşta şartlar var… Bu şartları oluştururlar zaten..
Yasa mı? Maddelerde değişiklik yapılır. …
Mesela; otobüs firmaları gibi; “Öz Barolar Birliği” veya “Hakiki Barolar Birliği” gibi…
Metin Feyzioğlu’da Kurulan Birlik Başkanı olur..
Şimdi yalakalıkta sınır tanımayan ve haberlerinde “Zina”yı gizleyen yandaş medya diyor ki;
“Yahu kardeşim… Diyanetimizin başkanı kitabın, hadislerin tam ortasından konuştu, hadislerin emrini dile getirdi.. Siz karşı çıkıyorsunuz, dolaysıyla İslamiyet’in değerlerine karşı çıkıyorsunuz” falan, filan …....
Kimse bunun aksini söylemiyor ki.. Açıklama yazılarını nerenizden okuyorsunuz?
Artı madem ki bu bir dini emirdir.. O zaman işbaşında ki iktidara da çağrı haberlerini yapacaksınız, diyeceksiniz ki;
“Bak Diyanet başkanımız fetva verdi, acilen meclisi toplayın ve suç olmaktan çıkardığınız zinayı derhal suç kapsamına alın”..
Hadi, hodri meydan…
Dini siyasetiniz için maske yapmayın, en büyük günahı işliyorsunuz bilesiniz…
Şimdi esas kıyamet adliyelerde kopacak..
Bakın Savcılığın Baro hakkında açmış olduğu soruşturmanın dayanağı;
Türk Ceza Kanunun 216. Maddesinin 3. Bendi veya fıkrası..
Kanunun özü “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçu”
TCK Madde 216, üç fıkradan oluşuyor..
(1)-Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2)- Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3)- Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Şimdi Savcılık bu maddenin 3. Fıkrasını gerekçe göstererek, Baroları “Halkın bir kısmının inandığı değerleri aşağılamak, toplum barışını bozmaya yeltenmek”
Baro Başkanları da diyor ki; “Asıl Diyanet Başkanı 216. Maddenin tüm fıkralarını ihlal etmiştir. Bizlerde buna dayanarak karşı davalar açacağız”..
Yani önümüzde ki günlerde, corona, yoksulluk, maske, faturalar falan unutulacak, Barolar ile Diyanetin kavgası, mahkemeleri konuşulacak..
Tek temennimiz, yüce Allah ülkemizi, milletimizi, insanlarımızı korusun ve bizlere de akıl ihsan nasip eylesin..
Bu Haber 897324 Defa Okunmuştur