MHP Genel Başkan Adayları ile Genel Merkez arasında ki tartışmalara ve kavgalara taraf olmama duruşu ile tabanın ve delegelerin olumlu dikkatini çeken, MHP Genel Başkan Adayı Süleyman Servet Sazak, bu kavgaların ve Kongrenin yapılmamasının, Harekete büyük zaralar getirdiğini vurgulayarak, kamuoyunda "MHP'den , Beşinci parti çıkacaké iddilarına da sert tepki gösterdi ve bu düşüncenin ülkücü ahlaka aykırı olduğunu belirtti.
"Adaylık yarışına çıktığımız andan itibaren; öncelikle ülkemizin her anlamda kutuplaşmaya götürüldüğü gerçeğinden hareketle adalet ve ahlak dışı üslup takınarak hareket etmeyi doğru bulmadık. Ülküdaşlık hukukunu yaralayacak hiçbir tartışmaya girmedik. Kurumların rehabilitasyonu yerine kurumları yıkarak yeniden kurma anlayışının karşısında olduk. Hukuki zemini mahkemelerde değil kadim Türk töresinin adalet bayrağı altında aradık. Bu çerçevede olan değişim talebinin meşru olduğunu söyledik. Bu meşru talebe olan direnci haklı bulmadık. Bu dirence karşı açılan hukuk yollarının meşruluğunu savunduk. Bütün haklılığıyla yenilenme talebimizi ben odaklı bir enaniyetle haksız duruma düşürmedik ve temsil makamını elinde bulunduranlara etik olmayan hareket alanları açma gayretinde olmadık" hatırlatmasını yapan Sazak; hem Genel Başkan adaylarına hem de Genel Merkeze şu sitemlerde bulundu;
"Üçüncü dünya savaşı senaryolarının dillendirildiği bugünlerde devletler ve devlet dışı aktörlerin birbirine girdiği bir kan oyunu ile karşı karşıyayız. Türkiye, Ortadoğu merkezli yaşanan bu dünya savaşı alıştırmalarının kıyısında yer almasına rağmen maalesef ki bu sürece sadece seyirci olarak katılıyor. Bu seyirci kalış Türkiye’yi karmaşık ve ağır terör sorunlarıyla karşı karşıya bırakıyor. Bir yandan kırk yıldır mücadele ettiğimiz ve son etapta çözüm süreci safsatasıyla işi şehir savaşlarına kadar götüren PKK, diğer yandan ise Ortadoğu’da mikser görevini yürüten IŞİD terör örgütü…
Dış politikada yalnızlaşmanın, ötekileştirilmenin etkisi ve içeride siyasi ikbal güderek yapılan hatalar; Türkiye’yi ağır ekonomik, sosyal ve siyasal bedeller ödeyeceği bir terör sarmalının içine çekmiştir. Türk devlet geleneğinden gelen ‘devlet aklı’nı bu süreçte unutmamız ise bu güç koşullara karşı birlik ve beraberlik içinde mücadele etmemize engel olmuştur. Bu unutkanlık bizi parçalanmış, ayrışmış toplum yapısıyla karşı karşıya getirmiş ve insanımıza, tahmini güç bir gelecek endişesi hâkim olmuştur.
Bunun sonucu olarak bu terör sarmalına içeride bütünleşmiş bir karakter oluşturamazsanız farklı faaliyet alanlarında, uzun ömürlü varlığını sürdüren terör gruplarına karşı mücadeleniz sınırlı kalacaktır. Yeni demokrasi vaadiyle meydanları boş bırakmayan siyasi irade unutmamalıdır ki; dış politikada yalnızlaşarak ve içeride teröre mahal vererek demokrasi inşa etmek imkânsızdır.
Bu çerçevede Milliyetçi Hareket Partisi’nde yaşananları Türkiye’nin yaşadığı bu sıkıntılardan ayırmak yersizdir.
Bugün görüyoruz ki; MHP’siz bir Türkiye hayali kuran sistem oyuncuları geleceğimizi farklı hukuk yorumları ile bloke etmek istiyor. Suni ayrışmalar, gizli gündemli gruplaşmalar ve ben merkezli hukuk yorumları bugünümüzü belirsizleştirmiş bulunuyor. Başından beri tarafı olmadığımız bu hukuki kaosa rağmen Ülkücü vicdanın yenilenme arzusu umudumuzu tazeliyor, kardeşliğimizi yeniliyor, geleceğimize olan güveni arttırıyor.
Adaylık yarışına çıktığımız andan itibaren; öncelikle ülkemizin her anlamda kutuplaşmaya götürüldüğü gerçeğinden hareketle adalet ve ahlak dışı üslup takınarak hareket etmeyi doğru bulmadık. Ülküdaşlık hukukunu yaralayacak hiçbir tartışmaya girmedik. Kurumların rehabilitasyonu yerine kurumları yıkarak yeniden kurma anlayışının karşısında olduk. Hukuki zemini mahkemelerde değil kadim Türk töresinin adalet bayrağı altında aradık. Bu çerçevede olan değişim talebinin meşru olduğunu söyledik. Bu meşru talebe olan direnci haklı bulmadık. Bu dirence karşı açılan hukuk yollarının meşruluğunu savunduk. Bütün haklılığıyla yenilenme talebimizi ben odaklı bir enaniyetle haksız duruma düşürmedik ve temsil makamını elinde bulunduranlara etik olmayan hareket alanları açma gayretinde olmadık.
10 Temmuz kongresinin yapılamadığı bugünlerde, hukuki ve ahlaki belirsizlik ile Ülkücü vicdanı yaralayan tüm arkadaşlara soruyorum; bugün gelinen noktada yaptığınız işler doğru mudur? Gelinen bu nokta, Ülkücü Hareket’in mücadele geçmişinin karşılığı mıdır? Toy tadında kurultayın yapılamayacak olmasından kimi sorumlu tutacağız? Bu soruların cevabını herkes vicdanında aramalıdır.
Hukuki ve ahlaki kirliliğe sebebiyet veren bütün taraflara sesleniyorum; gayeniz mağduriyet yaratıp el birliğiyle yeni bir parti oluşturmak ve bu yeni partinin başarılı olabilmesi için MHP’deki mevcut yönetimin kalması ise böyle bir amacın Ülkücü ahlakını yaralayacağını belirtmek isterim.
Samimi olarak yenilenme arzusu taşıyan ülküdaşlarımızın gizli gündemli yeni oluşumlarda da yanınızda olacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Hatırlatırım ki; hangi adayın yanında olursa olsun bütün Ülkücüler samimi duygularla yenilenme arzusunu taşıyan dava adamlarıdır. Türkiye’nin geleceğiyle ilgili, insanlığın geleceğiyle ilgili sözü olan gönül neferleridir ve bu vizyonu sosyal alanda da, siyasal alanda da iktidarda görmek hakları vardır.
Ülkücü Hareket; varoluşunu besleyen asli kaynaklara dönmek ve hayatın sorduğu her soruya cevabı olan bir medeniyet projeksiyonu tesis etmek zorundadır. İnanma kumaşımızı zedelemeden, mücadele geçmişimize halel getirmeden, kardeşlik hukukumuzu yaralamadan; Üç Hilal’i göndere taşımak her Ülkücünün boyun borcudur.
Ülkücüler ev sahibi oldukları otağlarda kendilerini temsil edebilecek yapıyı kendileri kurarak kalmayı, başka siyasi organizasyonlarda kiracı olmaya tercih edecek olgunlukta ve haysiyettedir.
Biz dün neredeysek, ne dediyse bugün de oradayız. Gelip geçici gördüğümüz bir makam uğruna ne kimseyle pazarlık yaptık ne de tavşan adaylık yaparız. Çıktığımız yolda her Ülkücünün gönül onayını almamış hiçbir siyaset projesinin figüranı olmayız. Söyleyecek sözümüz, yapacak işlerimiz var; Türkiye için, insanlık için… Takdir Allah’ındır"
Bu Haber 1770674 Defa Okunmuştur