RUFAY KARAHAN yazdı
(CHP İKTİDAR HAREKETİ BAŞKANI)
www.haber2000.com
EGE’DE TEHLİKENİN AÇIK SESLERİ
Değerli okuyucular;
19 nisan 2017 tarihinde “EGE’DEKİ KAYIP ADALARIMIZ” başlığıyla çok önemli bulduğum bir konuyu, Ege’deki kayıp adalarımızı, yani; daha önce bizim topraklarımız olan on iki adanın nasıl oldu da bir anda Yunanistan’ın egemenliğine geçtiği ile ilgili bir makalem yayınlanmıştı.
İktidara da kamuoyu adına çok acil ve önemli bir çağrıda bulunmuştuk.
O dönemler referandum stresini üzerinden atan hükümetin bundan sonra bu konu hakkında ne yapacağını merak etmekle birlikte özetle, acilen bir tedbir alınması ve konunun açıklığa kavuşturulması gerektiğini yazmıştık.
Konunun ne kadar önemli olduğunun altını (konunun uzmanları ve kaynaklarıyla birlikte belirterek) çizmiş ve gelecekte çok daha büyük tehlikeler oluşturabileceğinin vurgusunu aşağıdaki bazı paragraflarla yapmıştık.
“Türkiye Cumhuriyeti toprağı olmasına rağmen, 2004 yılından bu tarafa işgal ve ilhakına sessiz kalınarak Yunanistan’a alenen bırakılan 16 ada ve 1 kayalık, haritada siyah renkli gösterilmiş olup, Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizçik, Bulamaç, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba ve Ardacık adaları ile Akdeniz’deki Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi ve Koufonisi adalarıdır.
Böylece burnumuzun dibinde ve Ege kıyılarımızda ki Yunan ada sayısı 14 ten 30’a çıkmıştır.
Türkiye’nin bu fiili duruma ses çıkarmamasından cesaret alan Yunanistan ,1923 Lozan ve 1947 Paris Antlaşmalarına göre gayri askeri statüde olan adalara bir taraftan asker konuşlandırarak, daha önceleri sivilleri yerleştirerek oluşturdukları sivil meskun mahalleri şimdi askeri inisiyatif bölgeleri haline getirme çabalarını yoğunlaştırıyor.
Adalarda bulunan sivil halkı milis olarak silahlandırıyor ve İşgal edilen adalarımızda Yunan milisleri gösteri tatbikatları yapıyor.
Silah, mühimmat ve üniformayla milis olarak donatılan sivil halk Hurşit Adası'nda, Yunan milisleri 30 Mart 2017'de egemenlik ve bayrak gösterisi yaptı.
Kaldı ki, Aydın il sınırları içinde bulunan Hurşit Adası, Yunan işgali altında olan 18 ada arasında yer alıyor.
Lozan Antlaşması'nın 12 ve 13. maddelerine göre bu adalar askeri statü kapsamında olmamasına rağmen, Yunanistan 1960'lı yılların başından itibaren Midilli Adası'nı silahlandırmaya başladı. Bu adaya bir Mekanize Piyade Tümeni ve bir Deniz Üssü kuruldu.
Ayrıca, bilindiği üzere adaya bir de paraşüt birliği yerleştirdi.
Midilli Adası'nda, bu askeri birlik Mütemadiyen paraşüt indirme harekatı eğitimlerini sürdürüyor ve son olarak 5-6 Nisan 2017 tarihlerinde paraşüt tazeleme eğitimi yapıldı.
Muhtemelen maksat; Ege kıyılarında doğabilecek herhangi bir nahoş duruma karşılık en yakın adalara, özellikle de düşman sathına/adalarına askeri hava indirme ve asker kıvamında eğitilmiş milis güçlerini göndermek-indirmek olacaktır.
Midilli adasına en yakın adalar Türkiye’nin gözbebekleri Gökçeada ve Bozcaada adalarıdır.
Balkan Savaşı sırasında 20 Ekim 1912'de Bozcaada'yı, 30 Ekim 1912'de Gökçeada'yı işgal eden Yunanistan’dı. Türkiye, 1923 Lozan Antlaşması'yla her iki adayı yeniden egemenliğine geri aldı ve bu görüşmelerin çok zor geçtiği hepimizin malumudur.
Lozan Antlaşmasının ek 2 no lu haritasına göre,1943 tarihli İngiliz ve 1951 tarihli ABD tarafından ortaya konulan haritalara göre “Eşek adası Türk adasıdır” işaret etmektedir.
Eşek adası Belediye binasının kapısında “Yunanistan Cumhuriyeti, Güney Ege Bölgesi, Oniki Ada İli, Eşek Adası Nahiyesi/Toplumu” yazmaktadır ve dönemin Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Dendias, 11 Ocak 2015 tarihinde Eşek Adası’nı ziyaret ediyor. Bütün bunlar yazılı ve görsel medya tarafından kamuoyuna aktarılıyor.” diye belirterek 2017 tarihinde elimizden geldiğince konuya dikkat çekmiş ve bir nebzede olsa yetkilileri dikkatli ve duyarlı olmaya çalışmışız.
O günden bu güne değişen bir durum var mı? Hep birlikte bakalım…
Son dönemlerde Akdeniz’de ve özellikle Ege Denizinde Yunanistan’ın yaptığı provakasyonel eylemler özellikle Türkiye’yi tahrik etmek ve uluslararası kamuoyunda istenmeyen bir hareket yapmasını sağlamaya yönelik eylem ve söylemlerdir.
Türkiye bu oyuna gelmemelidir.
Yunanistan’ın Türkiye’ye yönelik karşılıklı Navtex ilanları durumu haksız olduğu bir iddiayı her geçen gün biraz daha duyarlı kılmak ve konuyu uygulanabilir bir şekle getirmek için uluslararası kamuoyu oluşturmaya yönelik çabalardan başka bir şey değildir.
Yunanistan’ın karasularını 12 mil’e çıkardığını 1982 tarihli B.M. Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesine göre aldığını söylemiş olsa da bu karar ne Lozan Barış Antlaşması kriterlerine, ne de Türkiye’nin ulusal güvenliğine uymamaktadır.
Türkiye bu kararın Ege’de uygulanmasının ulusal güvenliğimize yönelik bir tehdit ve bir savaş sebebi olacağını gayet kararlılıkla söylemiştir.
1936 yılında Yunanistan’ın karasularını 3 mil’den 6 mil’e çıkarma kararına her ne kadar Atatürk ve Venizelos’un dostluklarına istinaden karşı çıkılmamış ve bir dostluk adına tolerans tanındığını anlayışı genel olarak kabul görmüş ve söylenmiş olsa da, bu dostluk adına verilen toleransın daha sonra nasıl kötü kullanıldığını hep birlikte görmekteyiz.
BUGÜNKÜ TOLERANS YARIN Kİ CEBİR VE ŞİDDETİN BAHANESİ OLUR…
Türkiye Ege kıta sahanlığı konusunda Almanya’nın Türkiye’yi navtex ilanını geri alması konusunda bil vesile ikna ve nasıl yanılttığını göz önünde bulundurarak Avrupa’nın özellikle de Avrupa birliğinin arabuluculuğunu kabul etmesi güvenilirlik açısında olanaksızdır.
Türkiye’nin Ege ve batı yönündeki ulusal güvenliği bakımından her hangi bir arabulucuya ihtiyacı olmadığı gibi karşılıklı müzakereleri hukuk çerçevesinde yürütebilmek konusunda olsa dahi bu iyi niyet elçileri Avrupa Birliği ülkeleri kurum ve kuruluşları olamaz.
İşte buyurun; 26 Ekim 2004 yılında Avrupa Birliği Üye Ülkeleri arasında bir birlik kuruldu.
Bu birliğin adı: “Avrupa Birliği Sınır Güvenliği Birimi” FRONTEX.
Bu Örgüt Avrupa Birliği üyesi ülkelerin özellikle üye olmayan komşularıyla olan sınırlarının korunmasını ve güvenliğini sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir Avrupa Birliği kurumudur.
Bu FRONTEX kurulur kurulmaz Letonya Sahil Güvenlik Botlarını Eşek Adası’nda görevlendirmiş ve daha önce Türkiye Cumhuriyeti toprakları olan adanın hakimiyeti uluslar arası muhafızlar tarafından kullanılmıştır. 2009 yılında da resmen Yunanistan’ın mülkiyetine geçmiştir.
Türkiye böyle bir Yunanistan ve Avrupa’ya güvenemez.
Türkiye, kardeş halklarının geleceğini satan ihanetçi Ortadoğu ülkelerine de güvenemez.
Yunanistan’ın son dönemlerde ülkesinin Adalar ve Trakya kesiminde ABD’ye deniz, hava ve kara unsurlarına yönelik tam donanımlı iki ayrı askeri üs kurdurması hayra alamet değil.
Türkiye ile aralarında doğabilecek her hangi bir müdahale gerektirebilecek soruna karşılık Avrupa-Trakya yönünden caydırıcılık oluşturmak ve Türkiye’nin elinin kolunun bağlanmasına yönelik NATO Müttefikler arası hamlelerdir.
Yunanistan burnumuzun dibindeki bütün adaları silahlandırıyor ve milis kuvvetleri oluşturuyor.
Her açıdan gelişen dünyamızda bütün ülkeler bir şekilde büyüyor ve gelişiyor.
Türkiye’nin teknoloji açısından geliştiği gibi Yunanistan da gelişiyor.
“Biz savaş istemiyoruz” diyoruz ama bundan sonra çıkacak savaşlar kılıç kalkanla değil, nüfus oranına da bakmaz tek butona basmalı savaşlar olacaktır.
Dün geç değildi, bugün geç, yarın daha da geç olacak.
Türkiye Akdeniz’den Çanakkale’ye kadar olan burnumuzun dibindeki onlarca adayı yeniden gündeme getirmeli ve hak iddiasında bulunmalıdır. Üzerinde hak iddia etmelidir.
18 yıldır Ülkemizi yöneten iktidarın üzerinde bu durumu sorgulamak gibi bir sorumluluğu vardır ve bu sorumluluk gün gibi açık bir şekilde omuzlarında asılı durmaktadır.
Türkiye İvedilikle Birleşmiş Milletler Örgütünü harekete geçirmeli, konuya ilişkin tarihi gerçeklere dayalı iddialı bir dosya hazırlamalı ve BM sunmalıdır.
Türkiye Birleşmiş Milletlere konu ile ilgili acil bir toplantı çağrısı yapmalıdır.
BM’nin Türkiye’nin çağrılarına cevap vermemesi veya toplantılarda düşünce ve haklı tezlerimizin sabote edilmesine yönelik kararlar alınması durumunda Türkiye olması gerektiği gibi davranmalı ve tek cümle kullanmalıdır.
“ADALARIMIZA EL KOYUYORUZ.”
Bu Haber 238380 Defa Okunmuştur