Türkiye'nin önemli Hukukçu Yazarlarından Taha Akyol, KARAR Gazesinde ki bu gün ki köşe yazısında; "YSK'nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptal kararını" değerlendirerek; "Sandık kurulu başkanı kim olursa olsun, 5 parti temsilcisinin yanında nasıl oy hırsızlığı yapabilir?" vurgusunu yaparak; YSK'nın aldığı iptal kararının seçme hakının korunmasını da yaralandığına işaret etti.
Taha Akyol yazısında; "Evet, sandık kurulu başkanı kim olursa olsun AK Partili, CHP’li, İYİ Partili, MHP’li, HDP’li üyeler karşısında “oy hırsızlığı” yapabilir mi?
YSK bunu kabul etmiyordu ama İstanbul için kabul ediverdi" hatırlatmasını yaparak, yazsında sunlaşrı vurguladı;
"YSK muazzam bir sürpriz yaptı, eski içtihatlarından dönerek İstanbul seçimlerini iptal etti. Başkan Sadi Güven ve diğer üç üye, eski içtihatlara bağlı kaldıkları için “iptal” kararına muhalefet ettiler, iptal kararı oy çokluğuyla çıktı.
İstanbul’da ölülerin, kısıtlıların, hükümlülerin oy kullandığı, sahte seçmen yazımı yapıldığı şeklindeki sansasyonel iddialar haftalarca TV ekranlarında, gazete manşetlerinde kamuoyunu işgal etmiş, Büyükçekmece’de polis ev ev dolaşıp “sahte seçmen” aramıştı.
YSK bu iddiaları reddetti.
Sadece sandık kurullarında “kamu görevlisi” eksiği yüzünden seçimleri iptal etti.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de dün açıklamasında YSK’nın bu kararını Anayasa Mahkemesi’nin 2007’deki talihsiz ve hazin “367 Kararı”na benzetti. Ergun Özbudun ve İzzet Özgenç gibi saygın hukukçular kararı eleştirdiler.
En yakın emsal, İYİ Parti’nin aynı nitelikteki talebini YSK’nın yirmi gün önce reddetmiş olmasıdır. Bursa / Kemalpaşa’da 5 sandık kurulunun başkanı “kamu görevlisi” değil, “belediye işçisi” idi. İYİ Parti seçimlerin iptalini istemişti.
Kemalpaşa ilçesi, metropol İstanbul’un tam hukuki bir numunesiydi. YSK 20 Nisan günlü kararında İYİ Parti’nin talebini şu gerekçeyle reddetmişti:
“Sandık kurullarının teşkiline itirazların, resmi seçim takvimine göre 2 Mart 2019 tarihinde kesin olarak karara bağlanması nedeniyle tam kanunsuzluk iddiasına ilişkin talebin reddine karar verildi” (Karar No: 3469)
İstanbul’daki sandık kurulları da aynı tarihte, 2 Mart tarihinde “kesinleşmiş”ti; o zamana kadar itiraz edilmeliydi. İtiraz edilmemiş, bütün partiler bu kurulları kabul etmiş, YSK da onaylamıştı üstelik.
Fakat İYİ Parti’nin taleplerini reddeden YSK, iktidar partisinin hukuken hiç farklı olmayan talebini kabul etti, İstanbul seçimlerini iptal etti.
‘SANDIK KURULU BAŞKANI’
Ankara Büyükşehir Belediye seçimlerini kazanan Mansur Yavaş daha fazla oy aldığına, bazı oylarının haksız yere geçersiz sayıldığına inanıyordu. CHP, “bazı sandık kurulu başkanlarının taraflı davrandığından” bahisle, geçersiz oyların yeniden sayılmasını istedi, YSK reddetti.
Burada önemli olan, sandık kurullarının oluşumunu ayrıntılı olarak anlatan YSK’nın şu hükme varmış olmasıdır:
“Yedi kişilik sandık kurulunun beş üyesi siyasi parti temsilcilerinden oluşmaktadır. Başka bir anlatımla sandık kurulu başkanının, sandık kurulunun siyasi partili üyesinin (üyelerinin) huzurunda bu denli yanlı davranmaya cesaret edemeyeceği değerlendirilmelidir.” (Karar No: 1199)
Evet, sandık kurulu başkanı kim olursa olsun AK Partili, CHP’li, İYİ Partili, MHP’li, HDP’li üyeler karşısında “oy hırsızlığı” yapabilir mi?
YSK bunu kabul etmiyordu ama İstanbul için kabul ediverdi.
YSK’nın “mühürsüz zarflar”ı geçerli kabul eden kararı da bir emsaldir. YSK, vatandaşın oy hakkının kanunda “birden çok yöntemle denetlenerek teminat altına alındığını” uzun uzun anlatarak şu içtihadı yapmıştı:
“Sandık kurulunca (zarflara) mühürleme işleminin yapılmaması tek başına seçmenin oyunun geçersiz sayılması için yeterli değildir.”
YSK’ya göre, her şey kanuna uygunsa sırf zarfın mühürlenmesi unutulmuş diye vatandaşın oyu geçersiz sayılmamalıydı, üstelik bu “vatandaşın kusuru” değildi… (Karar No: 560)
HÜR VE ÂDİL SEÇİMLER
Peki, her şeyiyle kanuna uygun bir oylamada, sırf yargıç tarafından atanan sandık kurulu başkanı “kamu görevlisi değil” diye seçimleri iptal etmek “seçme hakkını koruma” ilkesine, YSK’nın kendi içtihatlarına ve AİHS’ye aykırı değil mi?
Hem kurul başkanının kim olduğu meselesi “vatandaşın kusuru” sayılabilir mi?
YSK’nın kendisi oy hakkının “birden çok yöntemle denetlenerek teminat altına alındığını” söylemiyor mu? Bu durumda asıl önemli olan seçimlerde sahte seçmen falan gibi hileler yapılıp yapılmadığıdır; YSK bu yöndeki itirazları reddetmiştir.
Hatırlayalım ki, eskiden sandık kurul başkanlarının kamu görevlisi olması şart değildi; kimse de şikayet etmiyordu. Sandık Kurulu başkanlarının “memur” olması uygulamasını AK Parti getirdi.
Üstelik referandumda, Cumhurbaşkanı seçimlerinde ve 2018 seçimlerinde birçok sandık görevlisi sivil kişilerdi.
Dahası, bir zarfa giren oylardan sadece biri nasıl iptal edilir?
Her neyse seçimler iptal edildi, muhasebesini tarih yazacaktır.
Milletçe önümüzdeki mesele, İstanbul’da 23 Haziran’da gelişmiş demokrasiler kalitesinde “hür ve âdil” seçimler yaparak, ülkenin üzerindeki bu gölgeyi kaldırmaktır.
Bu Haber 436714 Defa Okunmuştur