“Üzülerek söylemeliyim ki; bugün Türkiye’mizde hayat kilitlenmiş, siyaset kilitlenmiş, ekonomi kilitlenmiş, gelecek kilitlenmiştir. Bu travmatik günler elbette bitecektir ancak bugün, “bugünü ve geleceği” planlarken akla ve rasyonel dünyanın verilerine her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Can emniyetinin, adalet emniyetinin, mal emniyetinin bulanıklaştığı ortamlarda hamasi dünyanın ojeli kelimeleriyle gelecek kurgusu yapmak milletin özlemlerine de, milletin kaynaklarına da ihanettir” vurgusunu yapan MHP Genel Başkan Adayı ve Eskişehir MHP eski Milletvekili Süleyman Servet Sazak, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü;
DEVLETİN SAHASI AKIL,
İDEOLOJİSİ ADALETTİR..
Devlet, MİLLİ AKLIN örgütlenmiş halidir; milli aklın, yani milletin ihtiyaçlarıyla milletin kaynaklarının “mümkün yapılabilir in” sınırları içerisinde mimari bir geleceğe taşınması misyonunun... Devlet son tahlilde yansız bir kavramdır; anlamını da, içeriğini de, haysiyetini de temsil ettiği milletten alır. Devlet adamlığının haysiyet içeriği buradan kaynaklanır ve bu yüzden devlet adamlığı hamaset tacirlerinin değil haysiyetli kişilerin işidir.
Yine devlet, milletin kültürel dokusundan kaynaklanan taleplerin müesseseleşmiş çözüm mevkidir ve devlet yönetmek akıl işidir. Devlet, siyaset hokkabazlarının sirk alanı değildir; haysiyetli bilgilerle ve aklın örgülediği vicdanla yönetilir.
Devletin sahası akıl, ideolojisi adalettir. Aklı olanın, adil hale getirilmesi durumuna “devlet ahlakı” diyoruz. Bu tabirler elbette ki çağdaş devleti betimleyen tabirlerdir; totaliter, jakoben, tiran devletleri içermez.
Devletin sahası akıldır… AKIL yani milletin özlemlerinin matematiği, milletin kaynaklarının envanteri, milletin geleceğinin mimari dökümüdür. İhtiyaç tespitinden envanter dökümüne kadar AKLI devre dışı bırakan devletler, irrasyonel devletlerdir.
Akla dayalı olmayan, ölçüsüz ve hesapsız bir tutum takınarak ve gerçeği hayattan kopararak devlet yönetilmez. Siyaset meydanlarında hamasi söylemler atmak anlaşılabilir bir şeydir; ancak devlet yönetirken hamasetten medet ummak gerçeği çarpıtmaktan, değiştirmekten başka bir şey değildir.
Aklın sınırları dahilinde çözümlenmesi gereken meseleleri, başka sahaların kutsallaştırılmış kavramlarıyla örtbas etmeye kalkar ya da akıl dışının irrasyonel kavramlarıyla muhalefet ederseniz top yekûn siyasetin zulmü başlamış demektir. Akla zulüm, millete zulüm, geleceğe zulüm…
Devletin esas fonksiyonu milletin özlemlerini, milletin kaynakları dahilinde küresel fotoğrafın en haysiyetli köşesine taşımaktır. Envanter tespiti elbette ki kaynak tespitinden ibaret değildir. Kültürün envanteri, törenin envanteri, insani olanın envanteri ve kaynağın envanteri; devlet zaviyesinden bir bütündür.
Parlamenter yapılarda devlet, elbette siyasi kaynaklardan beslenir. Ancak devlet, doğası gereği siyasileşmeyi kaldırmaz. Devletin siyasileşmesi; adaletin siyasileşmesi, ahlâkın siyasileşmesi, dinin siyasileşmesi, kaynakların siyasileşmesi, geleceğin siyasileşmesi anlamını taşır ki bütün toplumsal çöküşler bu yüzdendir.
Aklın sahasında, aklı devre dışı bırakarak inşa edilmeye çalışılan her yapı kadüktür ve hamasetten beslenir. Hamasetten yani akıl sahasındaki kusurları, akıl dışı alanların makyajlı kelimeleriyle örtülmesinden… Hamaset, son kertede riyadır; milletin hakikatini, hayatın hakikatini, mevcudun hakikatini, bugünün hakikatini cilalı kelimelerle örtme gayretidir.
Üzülerek söylemeliyim ki Türkiye’miz yıllardır iktidarıyla, muhalefetiyle; hamasetin, popülizmin ve polemiğin hakim olduğu siyasi bir üslupla yönetiliyor. Toplum hayatının matematiği; bireysel inancın abartılmış kavramlarıyla bağlamından koparılıyor ve puslu bir sahada akıl dışı yöntemlerle ve hamasi söylemlerle takdim ediliyor.
Totaliterleşme eğilimi taşıyan devletler, yalnızca ideolojinin sahasında hamaset yapmazlar. Ekonomik sahada da hamaset yaparlar, sosyal alanda da hamaset yaparlar, dış politikada da hamaset yaparlar… Bu hamaset belki günün handikaplarını siyasi ranta dönüştürmede birilerinin işlerine yarayabilir ancak son kertede rasyonel dünyanın hakikatlerine toslamaktan başka hiçbir anlam içermezler.
Hamasetin günümüz politikasındaki karşılığı irrasyonelitedir. Rakamların açığını nefsani iddialarla perdelemeye çalışmak, aklın çözeceği problemleri nefsin gizleyeceği kahramanlıklara dönüştürmek eşyanın tabiatını inkârdır. Kendi yanlışlarınızdan doğan devasa problemleri “Allah Affetsin” cümlesiyle çözmüş olma zannına kapılmak aklın koltuğuna nefsaniyeti oturtmaktır.
Kaynaklarınızın envanterini, ihtiyaçlarınızın matematiğini ve geleceğinizin mimarisini 1 TL=1 Dolar hamasetiyle çatarsanız reel dünyanın, aklın dünyasının katı gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalırsınız. Dış politikanızı Ortadoğulu özlemlerinin hamasi zemininde kelimeleştirirseniz; bu kanlı coğrafyanın, bu uluslararası aktörlerin çıkar arenasının labirentinde yolunuzu kaybedersiniz. “Bu hasret bitsin” hamasetiyle günümüzün en kanlı, en hain, en din pazarlayıcısı örgütüyle yıllarca aynı yastığa baş koyarsanız; 15 Temmuz’da onlarla karşılaşmanız kaçınılmazdır.
Yine üzülerek söylemeliyim ki; bugün Türkiye’mizde hayat kilitlenmiş, siyaset kilitlenmiş, ekonomi kilitlenmiş, gelecek kilitlenmiştir. Bu travmatik günler elbette bitecektir ancak bugün, “bugünü ve geleceği” planlarken akla ve rasyonel dünyanın verilerine her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Can emniyetinin, adalet emniyetinin, mal emniyetinin bulanıklaştığı ortamlarda hamasi dünyanın ojeli kelimeleriyle gelecek kurgusu yapmak milletin özlemlerine de, milletin kaynaklarına da ihanettir.
Kadim töremizden biliyoruz ki adaletin olmadığı sahalarda can emniyetinin, mülk emniyetinin olmadığı sahalarda ahlak yeşermez. Ekonomik çöküntünün, ahlaki çöküntünün, insani çöküntünün iç içe geçtiği bu travmatik durumdan ancak milli aklın sancaktarlığı ile kurtulabiliriz.
Düşünmek zorundayız; ekmek satışının düştüğü bir ülkede, Dolar’ın bilmem kaç TL olduğu bir ülkede, insanların bir saat sonrasını hayal edemediği bir ülkede hangi hamasetin, hangi kelimesi yarınımızı kurtarmaya muktedirdir.
Despotlaşma eğilimlerine yasal zemin (!) oluşturamayan siyasileşmiş devletler; totaliter eğilimlerini hamasi kavramların sahasına taşırlar. Ülkemiz son yüzyıldır, despot kavramların bedelini ödüyor. Dün milletin özlemlerinin tepesine inen “sözde Kemalizm” kavramıydı, bugün adaletin tepesine inen, ahlakın tepesine inen, geleceğimizin tepesine inen bir 15 Temmuz kavramıyla yüz yüzeyiz.
Kimse unutmasın ki; Türkiye, hiçbir kavramın despotlaşma sahası değildir. Bu millet acılarından gelecek inşa edebilecek kadar haysiyetli bir tarih macerasına sahiptir. Aklın öngörmediği hiçbir hamasi matematiğe teslim olmayacak kadar izanı olan bir millettir. Bu millet her semavi dinin yalnızca akıl sahiplerine indiğini bilecek kadar mümin bir millettir. Aklı imanıyla harmanlayarak geleceğini kuracak öngörüye sahip bir millettir. Hamasetin sahasında perdelenmek istenen hakikatleri görebilecek kadar gönül gözü açık bir millettir.
Bu millet TÜRK MİLLETİDİR.
Bu Haber 954838 Defa Okunmuştur