NAMIK KEMAL ZEYBEK yazdı
www.haber2000.com
ATATÜRK ve ÜLKÜCÜLÜK
1963 yılıydı sanıyorum. Ankara’da Türkocağı’nın nikah salonu olarak da kullanılan bölümünde tıklım tıklım bir dinleyici topluluğu vardı.
Konuşan Tokyo’daki sürgünden yeni dönmüş Eski Milli Birlik Komitesi üyesi, eski subay ve hukukçu Muzaffer Özdağ’dı.
Konu: ATATÜRKÇÜLÜK.
Konuşma sık sık alkışlarla kesildi. Birbuçuk saat sürdü. Kırkbeşer dakikalık iki bölüme ayrılmış ve ortasında on beş dakika soluklanma verilmişti.
Özdağ, bir ara “Atatürkçülüğü en iyi tanımlayan komutanım Alparslan Türkeş’tir” deyince salonda coşku doruğa çıktı....
“Kendi sesinden dinlemek istiyoruz” haykırışları içinde ayağa kalkan Türkeş kalın sesiyle ve tane tane tanımı yaptı: “Atatürkçülük, Türk’e aşk; insan sevgisi ve bilimin yol göstericiliğine inançtır.”
Bu seslenişten sonra topluluğun alkışlarının niceliğini ve niteliğini tanımlamak çetindir. Bilenler, bilirler...
İşte o gün Türkocağı’nın otağında haykıranlar A.Türkeş’i lider olarak bilenlerin bir bölümüydü. Ve onlar liderlerini Atatürkçülüğü en iyi tanımlayan kişi olarak biliyorlardı.
CUMHURİYETÇİ KÖYLÜ MİLLET PARTİSİ (CKMP)
1965 yılında CKMP’ye girildi.
Alaparslan Türkeş ve yakın arkadaşları, aydınlar ve gençler olarak... O yıl yapılan kurultayda da, lider Türkeş CKMP Genel Başkanı oldu...
Hayatı boyunca da lider kaldı. Ve hayatı boyunca da Atatürkçü kaldı... CKMP yöneticiler içinde ve partiye gidip gelenlerde ister istemez emekli subaylar ve astsubaylar çoktu.
Bunlar birbirlerine rütbeleriyle sesleniyorlardı. Albayım, yarbayım, yüzbaşım, başçavuşum gibi...
Biz de onlara öyle seslenmeye başlayınca olanlar oldu ve bir söylenti yayıldı. Bugün bile birçok kişinin bu söylentiye inandıklarını görüyorum.
CKMP ve MHP de herkesin bir askeri rütbesi varmış ve parti buna göre örgütlenmiş... Böyle bir durum elbette yoktu ama, anlatabilirsen anlat...
Müsteşarlığımda; gazetecilerin “sizin rütbeniz generalmiş, öyle mi” biçiminde sorularıyla karşılaşmıştım... Elbette rütbemiz yoktu ve biz Ata’nın Ordu-Milletinin askerleriydik.
Liderler
1965’i izleyen yıllarda lider gerçek sanını buldu ve “başbuğ” denildi...
Başbuğun yanında pırıl pırıl parlayan ikinci lider vardı. Dündar Taşer...
Evet... O da liderdi ve lidere bağlılığıyla da gönüllerde erişilmez bir yeri vardı...
Sonradan partiden ve hareketten kopmakla birlikte, ülkücülerin her zaman sayıp sevdiği Muzaffer Özdağ, gelecekle ilgili kendisinden görev beklenen bir üstün yetenekli kişiydi.
Ahmet Er Alevi-Bektaşi kökenli samimi ve saf bir Müslüman ve gönüllerde tahtı olan bir insandı... Bugün de sağdır ve öyledir. Onu ilk kez bir şiiriyle tanımıştım,
Bir damla su
Bir damlanın içinde
Görünür bütün vatan.
Gün Sazak, Türkçü ve Turancı olduğundan MHP’ye girdi... Fırtına gibi yaşayan; kimsenin başaramadığını başaran; eşi benzeri görülmemiş bir Bakan olarak tarihteki yerini aldı... O, yaşasaydı liderdi...
Bunlar Atatürk çizgisine bağlı insanlardı...
Adlarını ancak bu yazıya da daha birçok yazıya da sığmayacak değerlerle tarih içindeki yerini alan bir hareketten söz ediyorum...
Bu değerler ışıklarını Atatürk’ten alan insanlardı…
Bütün bunları niye mi anlatıyorum. Benim de içinde yer aldığım hareketi Atatürk’ten kopuk sananlara ve koparmak isteyenlere kimi gerçekleri anlatmak için...
Bu Haber 1761960 Defa Okunmuştur