KARAR Gazetesi'nin, Ünlü Hukukçu- Yazarı Taha Akyol, bugün yazdığı makalesinde; İktidarın İstanbul'da sahte ve mükerrer seçmen iddialarını gündeme taşıması ve özellikle Büyükçekmece ilçesinde Binlerce polisin ev, ev kapıları çalarak seçmenleri sorgulamasını değerlendirerek;
"Seçimler konusunda tek yetkili Seçim Kurulları ve YSK’dır. YSK’nın talebi olmadan Yürütme erkine bağlı güçlerin üstelik sadece iktidarın iddiaları doğrultusunda arama ve soruşturma yapmaları Türkiye’nin hukuk devleti imajını zedeler" vurgusunu yaptı
İŞTE, Taha Akyol'un, Karar Gazetesinde ki bugün ki o önemli yazsısı;
MANZARA-İ UMUMİYE
İktidar bloku her tekil olaya bütün gücüyle, devletin bütün imkanlarıyla yüklenirken, genelde nasıl bir görünüm, nasıl bir ‘manzara-i umumiye’ yarattığını düşünüyor mu acaba?
Sert politikalar toplumsal dokuyu nasıl etkiliyor? Türkiye’de hukuk güvenliği ve demokrasi hakkında dünyada nasıl bir imaj oluşuyor? Ekonomi bu imajdan nasıl etkileniyor?
Son seçimlerde, özellikle İstanbul’da yaşananlar ‘normal seçim itirazları’ gibi mi görülüyor, devlet erkinin tarafsızlığı konusunda olumsuz izlenimler mi yaratıyor?
Dünyada itibarımız iyi olsun, yabancı sermaye gelsin diyorsak, seçim işlemleriyle ilgilenirken bu ilkeleri hiç akıldan çıkarmamak lazım..
YSK teminat vermişti
Devlet erkinin tarafsızlığı deyince, mesela sahte seçmen yazımı iddiaları… İstanbul’da seçimleri AK Parti’nin az bir farkla kaybetmesinden önce iktidarda kimse söyle bir sorundan bahsetmedi.
Üsküdar’da ve Büyükçekmece’de boş arsaların, metruk binaların mesken gösterilerek seçmen yazımı yapıldığı yolunda CHP ilçe teşkilatlarının itirazları bile olmuştu.
Çeşitli ilçelerde partiler birbirlerine karşı böyle suçlamalar yöneltmişti.
O zaman savcılar iddialara ilişkin soruşturmalar açmamış, polis devreye sokulmamıştı.
YSK Başkanı Sayın Sadi Güven teminat vermişti..
“YSK olarak bu işte ciddi manada hassasiyet gösteriyoruz ve seçmenlerimizin gerçek yerlerinde oylarını kullanması için elimizden geleni yapıyoruz, yasa da onu emrediyor. Hakimlerimize bu konuda resen inceleme yetkisi verdik… Mükerrer seçmen de sahte seçmen de hayali seçmen de yok.” (22 Ocak)
Zira YSK seçmen kütüklerinde isim ve adres olarak hile yapılması merkezi bilgisayarla denetliyordu.
Yine de hatalar, usulsüzlükler olabilir. Hatta kesin sonuçlar ilan edildikten sonra bile seçim sonuçlarını değiştirebilecek büyüklükte usulsüz işlemler ortaya çıkarılırsa seçimler elbette yenilenebilir. Bunlar hukuken olağan işlemlerdir…
Polis devrede
Olağan olmayan; sadece iktidar blokunun itirazı söz konusu olduğunda ve seçimlerin yenilenmesine yol açacak ‘maddi delil’ bulmak üzere polisin devreye sokulup kapı kapı seçmen-adres denetimi yapmasıdır.
Olağan itiraz işlemlerinin gürültülü propaganda ile yürütülmesi de dikkat çekicidir. Yeni Şafak gazetesinin saygın yazarı Kemal Öztürk’ün şu satırları, “manzra-i umumiye”nin bu yönünü resmediyor.
“Seçime itiraz, hukuki bir haktır ama bunu böylesine yüksek bir perdeden, kampanya şeklinde ve çok ciddi iddialarla yapmak, ekonomi aktörlerinin de, uluslararası siyasetin de, en ilgisiz seçmenin de dikkatini çeker. Dolayısı ile sonuç ne olursa olsun, çıkacak kararın çok önemli siyasi etkileri olacaktır.”
Evet, ciddi “siyasi etkiler” yaratarak meselenin “hukuki” süreç yönünü gölgeleyecek bu manzaraya dün polisin seçmen-adres araştırması da eklendi…
Muhalefetin bir itirazı için polis hiç böyle delil aradı mı?
Büyükçekmece’de seçmen hareketliliği 4 bin civarında olduğu halde “usulsüz 11 bin seçmen taşınmış” olabilir mi? Bu iddia somut ‘deliller’le ispatlanırsa tabii seçimlerin yenilenmesi gündeme gelir.
Türkiye’nin hukuk imajı
Sonuç ne olursa olsun, “hukuk devleti, kamu erkinin siyasi tarafsızlığı, seçimlere devlet etkisinin karışmaması” gibi değerlerin zedelendiği bir dönemden geçiyoruz.
Bunlar uluslararası raporlarda yer alacak. Avrupa Konseyi’ne üye bütün ülkelerde genel seçimler için bu uluslararası denetim mekanizması (AGİT) işliyor.
Bu raporlarda Türkiye’deki eski seçimler övülüyor, son yıllardaki seçimlere ise önemli eleştiriler yöneltiliyor.
Elbette bunlara karşı “bizim demokrasimiz sizden daha ileri” veya “dış güçler”gibi söylemlerle cevap verebiliriz… Ama akademik metotlarla hazırlanan bu tür raporlar uluslararası toplumda hayli etkili oluyor.
Dahası, acil ihtiyaç duyduğumuz büyük miktarda yatırım sermayesini ve diplomatik desteği alabilmemiz için bu raporlar bizim sözlerimizden daha etkili oluyor.
İşte, sıralamalarda Türkiye’nin durumu iyi değil.
2002-2010 dönemindeki uluslararası raporlarda Türkiye çok övülüyor, yılda 20 milyar dolar yatırım sermayesi geliyordu; o yıllar da AK Parti yıllarıydı. AK Partililer bu gerçeği iyi düşünmeli.
Netice; devlet partiler üstü hukuki bir kurumdur, demokraside kazanmak da kaybetmek de normaldir, hukuk devleti imajı çağımızda diplomasiden daha etkin bir milli güç faktörüdür… Bunları zedelemeyelim.
Bu Haber 548126 Defa Okunmuştur