Av. ORHAN YILDIZ yazdı
(Artvin eski Milletvekili)
LAİKLİK NİÇİN ÖNEMLİ?
Yobaz kesimler yıllardan beri lâik kesimi din düşmanı olarak ilan ederler.
Onlara göre bir kimsenin kendini Müslüman olarak kabul etmesi, Allah’a, Peygamberine ve onun yüce kitabı Kuran Kerim'e inanması ve gereklerini yerine getirmesi asla mümin bir Müslüman olması için yeterli değildir.
Bunun için sadece 1921 Anayasasında yer alan "Devletin Dini İslam'dır " ibaresini 1928 değişikliği ile Anayasadan çıkarılması nedeniyle Mustafa Kemal Atatürk'ü kâfir ilan ederler.
Oysa Anayasa’dan " Devletin Dini " ibaresi çıkarılmış ama siyasi İslamcıların bugün baş tacı ettiği Diyanet İşleri Başkanlığı Kurumu kurulmuş, yüce Dinimizi din tüccarlarının elinden kurtarmak ve doğru öğretilmesini sağlamak için İmam hatip okulları ve Yüksek İslâm Enstitüleri kurulmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk'ü kâfir ilan eden en son ifşaatı Kültür ve Turizm Bakan yardımcısı Misbah Demircan'ın babası Ali Rıza Demircan yaptı.
Ali Rıza Demircan'ın yazısı şöyle;
" HAYIR DUA İLE ANAMAM"
Yazısının "Atatürk Ateist-Deist miydi?" başlıklı bölümünde Atatürk için şu ifadeleri kullandı:
"Derin olmasa da yapabildiğim araştırmalara ve güvendiğim araştırmacıların çalışmalarına göre kanunla Atatürk soyadı verilen Mustafa Kemal benim için İslamî iman ve yaşam kurallarını red edip örten ateist -deist bir ölüdür, onu, 10 Kasım gibi vesilelerle de olsa, Mustafa Kemal Atatürk olduğu için değil inancım gereği inkârcı bir ölü olduğu için hayır dua ile anamam.
Birleri ne düşünürse düşünsün umurumda değil ama iyice bilinmesini isterim ki bu tavrım inançlarımdan kaynaklıdır. Ona karşı özel bir kastım olmadığı sevenlerini üzme amacım da yoktur"
"KAFİRLERE DUA SAPIKLIKTIR"
Rabbimizin emri olduğu için Kur’ân kaynaklı inancımıza göre dualarımız ölülerimize fayda sağlar.
Ama ana babamız ve akrabamız olsalar da ateist ve deist olarak ölen insanların/ kâfirlerin cenaze namazını kılamayız. Büyük sandukalarda, Anıt kabir ve Anıt mezarlarda da yatır olsalar da yücelterek onların kabrini ziyaret edemeyiz. "
Bu zat-ı muhterem kendi yaptığı derin olmayan araştırmalara göre Mustafa Kemal Atatürk'’ün deist olduğuna karar veriyor.
Sen kimsin?
Hangi hakla bir kişinin inancı ve imanı hakkında karar veriyorsun?
Aslında açıklamalarının İslâmî değil siyasi ve ideolojik temellere dayandığı son derece açık.
Hiçbir yerde deist olduğunu açıklamayan aksine Müslüman olduğunu söyleyen, dua eden, Camide namaz kılan, Cuma namazında hutbe veren bir kimsenin inancını sorgulamak hiçbir beşerin hakkı değildir.
Niçin Atatürk'ü kâfir ilan etmek için bu kadar heveslisiniz?
Atatürk’ün özel hafızı Hafız Yaşar Okur, Atatürk’ün Ramazan aylarındaki davranışlarını anlatıyor:
“… Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez ince saz heyeti Çankaya Köşkü’ne giremezdi. Kandil Geceleri de saz çaldırmazdı. Sadece beni huzurlarına çağırır, Kuran’ı Kerim’den bazı sureler okuturdu.
Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu içinde dinlerdi. Ruhunun çok mütelezziz olduğu her halinden anlaşılırdı.
Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Veli ve Zincirlikyu camilerinde şehitlerin ruhuna Hatim-i Şerif okumamı emrederlerdi. O günlerde civar kasaba ve köylerden gelenlerle cami hıncahınç dolardı…”
Atatürk'ün bazı sözlerini çarpıtıp onun inancı ile ilgili fetva veriyorsunuz da bu tanıkları niçin yok sayıyorsunuz?
Sorunun yanıtı belli; onun kurduğu Cumhuriyete düşmansınız ve saltanatı kaldırdığı için kin güdüyorsunuz.
Oysa Müslüman olmadığı kesin olarak bilinmese de hakkında en küçük şüphe duyulan kişinin cenaze namazı da kılınır, duası da yapılır. Hüküm sahibi olan bizler gibi aciz kullar değil Yüce Allah’tır.
Onun için bu din adamlarının insanlara akıbet biçen açıklamaları benim açımdan hiçbir anlam ifade etmiyor. Hattâ diğer açıklamaları da...
Yıllarca "laikliğin dinsizlik olduğunu " iddia edenler aslında din bezirgânlarıdır ve Yüce Dinimize en büyük zararı da bu kişiler vermişlerdir.
İslâm Dini evrenseldir. İslâmî temsil ettiğini iddia edenler bir devlet düzeninin veya bir siyasi ideolojinin arkasına dayanarak bunu yapıyorlarsa, aslında İslâm adına değil kendi dünyevi çıkarları için hareket ediyorlar, demektir.
Dünden bugüne inşa edilen ve İslami esas ve kurallara dayandığını iddia eden dini rejimler İslâm adaletinin kırıntısına dahi ulaşamamıştır.
Yüce Allah insanların yetersizliğini ve zaaflarını bildiği için onlar için bir devlet düzeni öngörmemiş ve onlara uymaları gereken genel ilke ve esasları göstermiştir.
İnsanlar Yüce Allah'ın emirlerine gönülden uyduğu ve yaşamına yansıttığı takdirde; zaten en ideal yönetim şekli kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
Bu nedenle gerçek anlamda İslâmî bir yönetim şekline ulaşana kadar asgari düzeyde de olsa gücün ve güçlünün egemen olmadığı adalet ve eşitlik esasına dayanan yönetim şekli olan demokratik cumhuriyet rejimi en uygun yönetim şeklidir.
Yüce Allah'ın emir ve kurallarına gönülden inanan, yaşayan ve yaşatan dünyevî hırslara teslim olmayan mümin Müslümanlar, gerçek İslâmî bütün insanlığa tanıtacak ve İslam önce insanların gönüllerinde sonrasında ise hukuk sistemine egemen olacaktır.
Benim inandığım İslâm adalet, merhamet, eşitlik ve hoşgörü dinidir. Benim inandığım Allah kullarına karşı cezalandırıcı değil affedicidir, merhametlidir.
Onun için insanları cehennem ile korkutarak baskı ve zulüm ve eşitsizlik üzerine kurulu bir siyasi düzenin peşinde koşanlar Cenneti bu dünyada arayan sahte Müslümanlardır. Allah bizleri onların şerrinden korusun.
Bu Haber 102765 Defa Okunmuştur