Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye raportörü Hollandalı parlamenter Kati Piri , 24 Haziran seçimleri ve bu seçimler sonrası Türkiye - AB ilişkilerini DW Türkçe’ye değerlendirdi.
AP’nin Ankara ile üyelik müzakerelerinin formel olarak askıya alınması çağrısında bulunacağı işareti veren Piri , AB’ye üyelik modelinin Türkiye için opsiyon olmaktan çıktığı görüşünde.
"Seçim kampanyasının adil olmadığını söylemek sanırım yanlış olmaz"
DW Türkçe: Türkiye’deki son seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Piri: Öncelikle seçim kampanyasının adil olmadığını söylemek sanırım yanlış olmaz. Televizyon kanallarında adaylara ayrılan süre kesinlikle eşit değildi. Seçim sonuçlarına bakacak olursak, Başkan Erdoğan bir önceki seçimlere oranla 7 puan kaybetti. Buna karşılık koalisyon ortağı MHP ile birlikte eskiye oranla zayıflamış parlamentoda çoğunluğa sahip. Yeni başkanlık yönetimi başkanın kuvvetler ayrılığı olmaksızın hiçbir demokraside görülmemiş ölçüde güce sahip olacağı anlamına geliyor. Başkan Erdoğan dünyanın en büyük demokratı da olsa kuvvetler ayrılığı her siyasiye gerekli. Ancak yeni sistemde bu yok artık.
"Müzakerelerin formel bir askıya alınmasını isteyeceğiz"
DW Türkçe: Sonuçlar Avrupa Parlamentosu ( AP ) içinde nasıl karşılandı?
Piri: Biz AP olarak geçen yıl Venedik Komisyonu’nun raporunun ardından, son anayasa değişikliğinin olduğu gibi hayata geçirilmesi halinde Türkiye’nin AB katılım müzakerelerinin formel biçimde askıya alınması çağrısında bulunacağımızı söylemiştik. Ne yazık ki o noktaya gelmiş bulunuyoruz.
AP’nin tutumu değişmedi. Ne yazık ki Türk hükümeti de hiçbir değişiklik yapmadı. Bu şartlarda ve en azından gelecek beş yıl süresince üyelik müzakerelerinin devam edebileceği hayalini bırakmak gerekiyor. Bizim açımızdan kırmızı çizgi aşıldı. Bu yılki Türkiye raporunda müzakerelerin kesin olarak askıya alınması çağrısında bulunacağız.
DW Türkçe: Seçimler sonrası yaptığınız açıklamada, Türkiye’deki başkanlık yönetiminin AB kriterleriyle uyumlu olmadığını savundunuz. Tam olarak nedir uyumlu olmayan?
Piri: AB üyeliği için liberal bir demokrasi olmanız gerekiyor. Bu, siyasiler yargıçları atayamaz demektir. Yeni anayasaya bakarsanız, Başkan kararnamelerle ülkeyi yönetiyor. Parlamento veya bir başka ortak yasama organı olmaksızın yasa yapabiliyor. Parlamentonun hiçbir söz hakkı olmadan kabine oluşturuyor. Parlamentoyu feshedebiliyor. Tek bir kişinin elinde bu kadar güç olması tipik bir liberal demokrasi özelliği değil.
Avrupa Konseyi de Venedik Komisyonu aracılığıyla aynı şeyi söylüyor. Gelecekte anayasa değişmez demiyorum, fakat bu anayasa yürürlükte kaldıkça ve Türkiye’de temel haklar, insan hakları ve azınlık hakları konusunda mevcut şartlar devam ettikçe, dürüst olmalı ve ilişkimizin bu şekilde hiçbir yere gidemeyeceğini görmeliyiz.
Başkan Erdoğan da politikalarıyla Türkiye - AB ilişkilerini riske soktuğunu çok iyi bilmekteydi. İçerdeki politikaları Batı ile ilişkilerinden daha önemliydi sanırım.
Bu Haber 646255 Defa Okunmuştur