NEVİN UYGURER yazdı
(CHP Ankara İl Teşkilatı eski Kadın Kolları Başkanı)
Bir dönem CHP Kadın kolları Genel Başkanlığı görevini yürüten Deniz Pınar ATILGAN, 16 Nisan Referandumunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanında durmak gerektiğini, o nedenle de yakın arkadaşları ile birlikte “evet” oyu vereceğini açıkladı.
Aynı ATILGAN, Kadın Kolları Genel Başkanlığına aday olduğunda şöyle demişti; “…CHP’nin ilkelerini ve evrensel değerlerini özümsemiş, benimsemiş bir partili olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde, parti politikalarımızın doğrultusunda verimli çalışmalar yaparak Cumhuriyet Halk Partisi’ne hizmet etmek biz kadınların görevidir. Bugün her bir üyemizle bir araya gelerek, yüzümüze gülerek ekmeğimizi çalanlara gözlerinin içine baka baka, ne Cumhuriyet’ten ne de ülkemizi savunmaktan vazgeçemeyeceğimizi göstermek zorundayız...”
Deniz Pınar ATILGAN, ekmeğimizi çalanların gözlerinin içine nasıl uzun uzun baktıysa ve üzüm gibi karardıysa, kendi sarfettiği şu sözlerinde onun için artık mazide kaldığı belli;
“…Kadınlarımız şiddete maruz kalıyor, çalışma hayatında ötekileştiriliyorsa, eğitimde geri planda kalıyorsa, her gün kadın cinayetlerinin işlendiği, tecavüze uğradığı, çocuk yaştaki kızlarımızın evliliğe zorlandığı bir ülkede, gereken çözümleri üretmek noktasında da biz kadınlara çok iş düşmektedir…”
Atılgan üzerine düşen bütün görevleri yerine getirmiş olacak ki, çocuk evliliklerinin, kadın istismarının, kadının ikinci sınıf insan muamelesi görmesinin, kadına yönelik baskı ve şiddetin politik kaynağına daha da yakın olma, hatta bu gericiliğin bir parçası olma yolunda radikal bir değişim yaşamakta hiçbir sakınca görmüyor.
Peki neden? Ya da daha doğru bir ifadeyle ne uğruna?
Siyasetin öncelikle gönül işi olduğu söylenir. Kısmen doğrudur da.
Uygar insan, bilgi birikiminin, fikri donanımının, içinde yaşadığı ülkenin ve dünyanın gidişatına dair duygu ve düşüncelerinin benzerlik gösterdiği kişi veya kurumlara yakınlık duyar ve daha da ileriye giderek, ortaya bir toplum projesi sunabilmek adına bu kişi veya kurumlarla aynı çatı altında biraraya gelmek isteyebilir.
Bu durum, sosyal hayatımızın bir kısmından fedakarlık etmemizi, gezmek, tatile çıkmak, ailemiz ve sevdiklerimizle vakit geçirmek yerine örgütlü mücadeleye daha fazla vakit ayırmamızı gerektirebilir.
Bu yönüyle siyaset elbette bir gönül işidir ve ülkenizi, insanları, doğayı veya başka bir çok şeyi ne kadar sevdiğinizle, ne kadar kaygı duyduğunuz ile doğrudan ilişkilidir. Siyasete gönül vermek başka şey, o gönlü her önüne gelene kaptırmak, yani ayran gönüllü olmak başka şeydir.
Atılgan, bu anlamda dibe vuran, kimliğini, kişiliğini tamamen ayaklar altına alan, zaten kırıntıları ile ayakta kaldığı saygınlığını bir anda tamamen kaybeden ilk insan değil.
Televizyon ekranlarına, üniversite kürsülerine veya gazete köşelerine baktığınızda, saygınlığını yitiren, dün beyaz dediğine bugün kara diyen, bir dönem taparcasına savunduğu herhangi bir fikri veya insanı acımasızca eleştirebilen, bu uğurda yalan ve riyadan başka hiçbir sığınağı olmayan nice insan görürsünüz.
Bu insanlar hangi hamurdan geldiyse, Atılgan’ın da o hamurdan geldiği muhakkak.
Tüm bu insanların ortak noktası, güttükleri siyasi hedeflere ulaşabilmenin yegane koşulu olarak, karar mekanizmalarının en tepesinde her zaman kendilerini görme arzusu ve sapkınlığıdır.
Siyasetle uğraşan her insanın hedefi vardır ve her insan siyasi kariyerini önemser. Aksini düşünmek, insan doğasını reddetmektir. Herhangi bir işi bizden daha iyi yapan birinin varlığını kabul etmek kolay değildir ve gerçekten siyasi bir olgunluk gerektirir.
Bazen, bir göreve, bir makama, bir yöneticiliğe, bizim kadar haketmediğini düşündüğümüz ve bazen gerçekten hak etmeyen insanlar gelebilir. Ancak bu tür istisnaların uğruna kimliğimizi ve ideallerimizi yok saymak ve reddetmek, kelimenin tam anlamıyla siyasi düşkünlüktür.
Bu tür insanların içine düştükleri rezaletin ve utancın hiçbir hududu yoktur. Hiçbir kariyer beklentisi, hiçbir parti içi anlaşmazlık ve tartışma bu utancın mazereti olamaz.
Alçalmanın en kısa ve kolay yolu böyle olanıdır. İnsanlar artık size kızmaz, sizden nefret etmez. Artık sadece midesini bulandırırsınız insanların.
Sizi tanıyan, kim olduğunuzu, eskiden nelere inanır göründüğünüzü, bugün neleri savunduğunuzu bilen her insanda sadece acıma duygusu uyandıran bir zavallıya dönüşürsünüz.
Sırf milletvekili olamadım, yeniden kadın kolları başkanı seçilmedim diye ideallerine ve kişiliğine sırtını dönebilen böyle bir insanın, uzun yıllar CHP’nin karar mekanizmalarında görev alması ve kadın kolları başkanlığına getirilmesi ise, ayrıca üzerinde durulması, sorgulanması gereken bir başka noktadır.
Bu ideolojik formasyon eksikliğinin farkına varmamak, bu tür insanları sırf bir gün işimize yarayabilir düşüncesiyle veya sırf kendimize yakın addettiğimiz için Atatürk’ün partisinde barındırmak ve payeler dağıtmakta, en az bu insanın imza attığı eylem kadar büyük bir sorumsuzluk ve siyasi körlüktür.
Tarihi bir süreçten geçmekteyiz…
CHP’li kadınlar için, toplumsal kurtuluşu sağlamadan bireysel kurtuluşa ermek sadece içi boş bir hayaldir.
Bu öyle bir tarihsel süreç ki, Türk kadını, hiç olmadığı kadar yoğun bir baskının ve cehaletin sarmalı içindedir…
Çocuklarımızın, gençlerimizin gelecekleri tehlike altındadır ve Atatürk’ün ilke ve devrimlerinden öte hiçbir güç, hiçbir akıl ve hiçbir irade, bizi bu karanlıktan çıkartmaya muktedir değildir.
Bu ülkeyi bireysel saltanatları ve rant uğruna uçurumun kıyısına getirenler, bizi dudaklarımızda İzmir marşı ve yüreklerimizdeki sarsılmaz irade ile buldular karşılarında…
Kadınlar il il, ilçe ilçe, köy köy, mahalle mahalle gezerek, tüm zorluklara ve iktidarın şiddetine göğüs gererek, hiçbir baskı ve sindirme karşısında tek bir geri adım bile atma dan, bıkıp usanmadan anlatıyor neden “Hayır” denilmesi gerektiğini…
Çadırlarımız yıkılsa da, ekranlar bize karartılsa da, meydanlar ve salonlar yasaklansa da anlatmaya devam edeceğiz…
Halkın iktidarı, paranın ve gericiliğin saltanatına “HAYIR” mührünü vuran CHP’li kadınların elleriyle bir gün mutlaka kurulacak ve kendini onursuzca, şuursuzca iktidarın nimetlerine pazarlayanların gideceği yer, tarihin çöplüğü olacaktır.
Bu Haber 1579953 Defa Okunmuştur