ERDOĞAN'A YENİ ANAYASA ÖNERİSİ CEVABI : "ÖNKOŞUL OLARAK AKP GENEL BAŞLKANLIĞINI BIRAKACAKSIN"
CHP Milletvekili ve Anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Erdoğan’ın yeni anayasa konusunda içtenliğini göstermesinin önkoşulunun parti liderliğinden çekilmesi olduğunu söyledi.
CHP'li Kaboğlu, “Devlet ve hükümet yetkilerini elde toplayan kişinin; kural koyma yetkisiyle de donatılması, anayasa ve hukuk devleti ile bağdaşmıyor” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, önceki gün düzenlediği basın toplantısında dile getirdiği ‘yeni bir anayasa’ Türkiye’nin yeni gündem konusu oldu. Mevcut anayasanın uygulanmadığı, Anayasa Mahkemesi kararlarının yerel mahkeme tarafından tanınmadığı bir süreçte Erdoğan’ın bu çıkışı dikkat çekti.
CHP Milletvekili Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Erdoğan’ın yeni anayasa konusunda içten olduğunu göstermesinin önkoşulunun parti başkanlığından çekilmesi olduğuna vurgu yaptı.
Gelecek Partisi İnsan Hakları Başkanı, Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı da derhal parlamenter sisteme geçilerek hukuk mekanizmalarının güçlendirilmesi gerektiğini belirtti.
Anayasanın demokratik hukuk devleti ile bağdaşmayan maddelerinin, 2017 düzenlemeleri olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Kaboğlu, devlet ve hükümet yetkilerini elde eden ya da toplayan kişinin; sorumluluk ve hesap vermekten bağışık kılınmasının, kural koyma yetkisi ile de donatılmasının, yargı üzerinde geniş yetkilere sahip kılınmasının anayasa ve demokratik hukuk devleti ile bağdaşmadığını aktardı.
Parti başkanlığı sisteminin de, anayasaya aykırı olduğuna dikkat çeken Kaboğlu, “Devlet başkanlığını, diğer partilere göre bir üstünlük ve bütün yurttaşların vergilerini bir nüfuz aracı olarak kullanmakta. Öte yandan, Varlık Fonu başkanlığı ile kamu tüzelkişisi olan Türkiye Cumhuriyeti’ni şirketleştirirken, bir özel hukuk tüzel kişisi olan siyasal partiyi devletleştirdi. Mali kaynakların denetimini eline alarak, bir kişi-parti devleti kurdu” diye konuştu.
“Cumhurbaşkanı’nın, anayasaya aykırı biçimde parti genel başkanı olarak kaldığı sürece anayasanın üstünlüğünü sağlama olanağı kesinlikle yoktur” diyen Kaboğlu, “Bu nedenle eğer ‘yeni anayasa’ konusunda Cumhurbaşkanı içten ise önkoşul olarak parti başkanlığından çekilmelidir” dedi.
‘SAYDAMLIK’ VURGUSU
2017 anayasa değişikliği için 10 Aralık 2016 günü TBMM Başkanlığı’na sunulan 21 maddelik değişiklik metninin, “kapalı kapılar ardında” yapılan çalışmaların ürünü olduğunu aktaran Kaboğlu,
“Nerede yapıldı ve kimler katıldı? Tutanakları nerede? Hiçbir resmi bilgi ve belge yok. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı’nın saydamlık vurgusu eğer bir özeleştiri ise bu bir ilerleme olarak kabul edilebilir. İçerikle ilgili olarak ise demokratik hukuk devletine dönüş iradesinin varlığı ölçüsünde anayasa çıkışı ciddiye alınabilir” diye konuştu.
PROF. Dr. SERAP YAZICI: "SORUNLARIN NEDENİ YENİ SİSTEM"
Türkiye’nin, uzun bir süreden beri iktisadi, siyasi, hukuki, sosyal ve kültürel alanlarda birbiri üzerine eklemlenerek büyüyen ve derinleşen sorunlarla karşı karşıya kaldığını vurgulayan Prof. Dr. Serap Yazıcı,
“Bu çok boyutlu sorunların çözülememesindeki en önemli faktör, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemidir. Çünkü bu sistem, yasama, yürütme ve yargı alanlarında Cumhurbaşkanı’na fevkalade geniş yetkiler sunmuştur. Anayasacılık tarihi, devlet fonksiyonlarının farklı organlara sunulması gerektiğini; böylece devlet organlarının birbirlerini frenlenmesi ve dengelemesi gerektiğini göstermektedir. Özellikle yargının siyasal nitelik taşıyan yasama ve yürütme karşısında bağımsız kılınması zorunludur” dedi.
Bugün Türkiye’de kuvvetler ayrılığının değil, kuvvetler birliği sisteminin mevcut olduğuna dikkat çeken Yazıcı, “Bu sistem içinde yargı, bağımsızlığını çok büyük ölçüde kaybetmiştir. Bütün bu gerekçelerle Türkiye’nin biriken sorunlarını çözebilmek için kuvvetler birliği esasına dayanan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini terk etmesi ve parlamenter sisteme geçerek demokratik kurumlarını ve hukuk devleti mekanizmalarını güçlendirmesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı.
Erdoğan’ın çıkışına da değinen Yazıcı, “Hukukun yerini hukuksuzluğun aldığı; adalet duygularının yok edildiği; nüfusun çok büyük bölümünün açlıkla, işsizlikle ve pandemi tehdidiyle karşı karşıya kaldığı bir ortamda bu sözler, vatandaş yönünden bir umut yaratır mı? Pek emin değilim” dedi.
Bu Haber 171426 Defa Okunmuştur