Eğitim Nereye Gidiyor!?...
Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi (DESAM) tarafından düzenlenen ve Genç Demokratlar Vakfı ile Ankara Girişim Grubu’nun da katıldığı ‘Eğitim Nereye Gidiyor?" başlıklı konferansta katılımcılara bilgi veren DESAM Başkanı Gürkan Avcı, ‘Eğitimde Gelecek Araştırmaları Enstitüsü’ kurmayı amaçladıklarını ilan etti.
Üç girişimin işbirliğinde kurulacak olan ‘Eğitimde Gelecek Araştırmaları Enstitüsü’ ile eğitimde farklı fikirlerin, inovasyonların ve alternatif gelecek odaklı planların sunulduğu forumlar düzenlemeyi arzu ettiklerini söyleyen Gürkan Avcı, Tüm toplumun eğitim yaşamına dair bütün süreçlerin gelecek projeksiyonunu yapmak için gerekli bilgi ve kadronun üretilmesini hedeflediklerini söyledi.
Avcı şunları kaydetti; Bu enstitüde ‘Eğitim Ekosistemi ve Geleceğin Öğrencisi’ konusunda çalışmalar yapacağız. Türkiye’de ve dünyada okulların geleceğine dair yeni modeller oluşturmak için çalışacağız.
DESAM’ da ben siyasi görüşlerimi değil sahip olduğum demokratik ekolu savunuyorum. DESAM’ da çok sert eleştirilerde bulunduğumda oluyor ancak bunlar pozitif ve yapıcı nitelikte eleştirilerdir. DESAM’ ın amacı halkımıza yeni nesil eğitim bilinci ve demokrasi kültürünü kazandırmak ve bu alanlarda ilgili kurumlara danışmanlık yapmak ve yönlendirmektir.
TÜRKİYE’NİN EĞİTİM HEDEFLERİ GERÇEKTE VAR MI? NE KADAR VAR?
Onun için konuşmama şu soruları sorarak başlamak arzusundayım. Küreselleşme, blockchain ekonomisi, yapay zekâ, sosyal medya ve dijital devrim gibi jeneriklerin yarattığı değişimlerin savurduğu yenidünyada Türk eğitim isteminin refleksleri ve beslendiği güç kaynakları yeterli midir? Korunaksız yenidünyanın yaşadığı çaresiz kafa karışıklığında 2023, 2053 ve 2071 milli hedeflerini ifşa eden Türkiye’nin eğitim hedefleri de var mıdır?
Kamusal eğitimi zayıflatan, piyasalaştıran ve niteliksizleştiren finans kapitalin yenidünyası ‘ne kadar para, o kadar kaliteli eğitim’ mottosuyla büyüyor ve büyülüyor. Vahşi neoliberal ekonominin esip gürlediği yenidünyada sermaye, bürokrasi ve siyasetin elitleri hariç herkes kalitesiz, ruhsuz, sağlıksız, verimsiz ve baştan savma eğitime mecbur ve mahkûm durumda.
Böylesi bir küresel fotoğrafın baskıladığı Türkiye’nin çoğullaşan eğitim sorunlarına tez elden çare üretmesi gerekiyor. Çünkü milli ve muasır bir eğitim vizyonu olmadan hiçbir sorun neşet olmuyor. Milli eğitim olmadan milli entelijansiya ve akabinde milli ekonomi de olmuyor, oluşmuyor…
TÜRK TOPLUMU KASITLI OLARAK EĞİTİMSİZ VE YOKSUL BIRAKILMIŞTIR!
Vasatlığın tahakkümü altındaki Türk eğitim sisteminden mülhem vatandaşlar sahte umutlar ve bireycilik pompalayan hibrit siyasetin peşinde ömür tüketiyor. Modernleşme ve teknoloji ahlaki çürümeyi ve manevi yoksullaşmayı getiriyor.
Böylesi bir toplum ilkeli ve farkındalığı yüksek bir siyasi iradeye de heves etmiyor. Kasıtlı olarak eğitimsiz ve yoksul bırakılmış halkın ne kendisini savunacak bir siyaset için bilgisi ne de bu siyaseti oluşturacak milli ve yerli güçleri destekleyecek takat, inanç ve gücü kalmıyor. Din, kültür ve gelenek adına ne varsa hemen hepsi mali narsisizmin diktatörlüğü altında ezilip, dönüştürülüyor...
Küresel finans kapitalin hükümranlığındaki yenidünyada milli-ulus devletler eğitim sistemi üzerinden bozunuma ve parçalanmaya hedef. Toplumlara bireycil gelecek umutları, reaktif kadercilik, öte dünya vaatleri ve yüksek hamaset pazarlayarak meşru ve haklı tepkilerin önü kesiliyor.
Türkçe, tarih, edebiyat, din ve ahlak bilgisi, sosyal bilgiler… ders kitaplarımıza bir bakın. En -en -en büyük, güçlü, kahraman, savaşçı, cesur, çalışkan olduğumuzu terennüm edip sadece kuru bir gururla avunmamızı öğretiyor…
Ama yıllarca talim ettirilip ezberlettirilen bu kitapların çocuklarımızın zihin dünyasında nasıl bir yapılandırıcı karşılığı vardır? Bilinçaltımıza yapıştırılan bu kas ve kılıç gücüne, mukayeseli ‘En’lere dayalı repliklerden öte bir rolümüz yoktur; yani geçmişimizdeki derin ahlak, feraset ve büyük akıl, bilgi yoktur.
EĞİTİMDE YALAN RÜZGÂRLARI!
Asıl kahramanlıklarımız gizlenir. Büyük devlet aklımızla, bilgi, çağcıllık ve engin özgüvenimizle bağ kurmamız engellenir. Tüm ders kitaplarımız okyanusta olduğumuzu söyler fakat tuzaklayarak bizi akvaryuma hapseder. GDO’lu eğitim sistemimiz bize en fazla sığ sularda ve en fazla kendi halkına ama asla başkalarına değil; tehdit olacak şekilde yüzmeyi öğretir. Büyük işler, fikirler ve başarılar ortaya koyacak, insanlığa esenlik verecek ruh ve akıldan yoksundur.
Bir ülkenin eğitim sisteminin başarısı ve kalitesi o ülkenin dünya çapında çıkardığı bilim adamı, inventör, sanatçı, girişimci, yazar, şair, teknokrat, sporcu, müzisyenlerin sayısı ve niteliği ile ve yine o ülkenin aldığı patent sayısı, yaptığı buluşlar ve gelen beyin göçüyle ölçülür. Değil dünya çapında bölgesel klasmanda dahi yetersiz ve hiç hak etmediğimiz bir noktadayız.
25 milyonu aşkın öğrenci ve bir milyonu geçkin öğretmen / akademisyen bileşeniyle mevcut eğitim sisteminin tüm sorunlarla ilişkili olan en problemli noktası; toplumu akılcıl ve bilimsel düşünselden uzaklaştırması, inorganik dini anlayışlara hapsetmesi, eğitimi salt diploma olarak algılatması ve etik değerleri kazandıramayan uzun, sıkıcı ve gerçek hayattan kopuk bir süreçle muhatap kılmasıdır.
MİLLETÇE KANDIRILIYOR, AHMAK YERİNE KONULUYORUZ!
Dil eğitimi politikamız, çocuklarımıza adeta dil öğretmemek üzerine kurgulanmış. Yalnızca sömürge ülkelere has yabancı dilde eğitim ayıbını Türk eğitim sistemi alenen desteklemeye devam ediyor. Baştan savma, ezberci, kalitesiz, sınavcı ve kopyeci bir eğitim sistemimiz var. Çağdaş dünyanın bilgi ve bilişim okuryazarlığına odaklandığı günümüzde Türkiye henüz temel okuma yazma sorununu ve dahi 12 yıllık zorunlu eğitimde okullaşma hedefini dahi çözememiş durumdadır.
Gelişmiş ülkelerin çoktan tedavülden kaldırdığı müfredatlarla, eğitim yöntem, metod, teknik ve felsefesiyle, antidemokratik eğitim yönetimi anlayışıyla havanda su döğüyoruz. Kocaman bir millet kandırılmaya devam ediliyor. Tarih yazan, medeniyetler kuran bu toprakların çocukları oyuncak haline getirildi. Kişiliksiz, kimliksiz, ruhsuz ve şuursuz bir robota dönüştürüldü. İncelikten, estetikten, tevazu ve erdemden uzak kaba, kavgacı, kompleksli ve lümpen maganda bir jenerasyon yaratılıyor. Aklı ve hafızası kendisinden saklanan bir millet, büyük hedeflere erişemez! Kasıtlı olarak fakir ve cahil bırakılmış milletler ancak başkalarının yazdığı senaryonun figüranı olur!
LÜMPEN MAGANDA BİR GENÇLİK YARATILMAK İSTENİYOR!
Son yıllarda milli ve manevi tahribat tavan yapmıştır. Muhalefet de buna çanak tutmuştur. Kendi kadim medeniyetinin müktesebatı yerine yozlaştıran, kozmopolitleştiren, milleti köklerinden ve derin mecrasından uzaklaştırıp koparan genetiği bozulmuş bir tedrisat dayatılıyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın başındaki 'Milli' kelimesinin ruh ve muhtevası ile ‘Milli Piyango İdaresi’nin başındaki 'Milli' kelimesi arasındaki nitelik farkı ‘Milli Piyango İdaresi’ lehine daha güçlü durmaktadır…
Son dönemlerde izlenen eğitim ve kültür politikalarına baktığımızda gençlerimizin milli, manevi ve ahlaki değerlerimize daha çok yabancılaştığını açıkça görebiliriz. Batı hayranı, kendi kültür ve medeniyetine uzak, dahası kendi değerlerini hor gören bir gençlik yetiştirilmek için en müsait bir ortam yaratılmıştır. Çok yönlü politikalarla toplum İslamlaşma kılıfıyla protestanlaştırılmaktadır. Dayatılan din eğitimi ve kültür politikaları Türk toplumunu emperyalizmin çıkarlarına daha uygun hizmet eder hale getirmeyi amaçlamaktadır. Medya organlarından ve her cepheden yapılan aleni ve subliminal propagandalarla telkin edilen ahlaksızlık, erdemsizlik ve cinsel içerikli tahribat had safhaya varmıştır. Ne yazık ki muhalefet eğitimdeki bu büyük ve hayati başarısızlığı protest bir dalgaya dönüştürmekten aciz, oya devşirmekten dahi bigânedir!
NİTELİKSİZ İŞSİZLER ORDUSU ÜRETEN ÜNİVERSİTELERİMİZ VAR!
Eğitim sistemimizin üretim ve istihdam planlaması da başarısızdır. Oysa üniversiteye giren gençlerimize nitelikli bir eğitim, giremeyenlere de hayatını idame ettirebileceği bir meslek kazandırmamız gerekiyor. İşsizlik rakamları açıklandı. Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 23,6 ya çıkmış durumda. Genel işsiz sayısı yüzde 12,3 oranına yükseldi ve 4 milyonu buldu. Tarım dışı işsizlik ise yüzde 14,3 oldu. Bu sorun yeterince ciddiye alınmıyor. Oysa işsizlik ve mesleksizlik yediden yetmişe 82 milyon vatandaşımızın ortak sorunu ve hepimizi etkiliyor.
Oysa bizim acilen (microsoft, Apple’dan vb.) öğrencilere programlama kampları, yazılım ve kodlama sınıfları açmamız gerekiyor. Ezberci, sınavcı ve fazla zekâ harcamayı gerektirmeyen bir taktikle çoktan seçmeli soruları cevaplandırtan Türk eğitim sisteminde bilginin dayandığı temeller öğretilmez, şekilcilik esastır ve bu yüzden yaratıcı bireylerde yetiştiremez. Bizim eğitim sistemimiz Türk insanına şekilcilik, kurnazlık, kayırmacılık ve çabuk sonuç alma kültür ve eğilimi yüklüyor. Eğitim sisteminin dinleme ve anlama etiğini de vermesi gerekir oysa.
Eğitim sistemimiz soru sormayı bilmeyen çocuklar yetiştiriyor. Bizim eğitim sistemimizde soru sormak, hesap sormak, eleştirmek, sorgulamak tehlikeli ve yasak. Son 2 - 3 asırdır ne yapıyoruz, başımıza gelenler kimler yüzünden geldi, dostumuz ve düşmanlarımız aslında kimdir, bize neler oldu? Ders kitaplarımıza bakın tam bir yalan rüzgârı. Ezberleyen ama gerçekleri öğretmeyen, bizi parça parça, sınıf sınıf bölen kendisi eğitime muhtaç bir eğitim sistemimiz var. Ortak bir sorunumuza karşı bile olsa asla ortak bir paydada buluşamıyoruz. Günü bir türlü yakalayamıyoruz.
ANNE BABALAR PARTİLERİN YAKASINA YAPIŞSIN!
Revizyona tali meselelerden değil ilkönce YÖK, MEB ve ÖSYM gibi temel ve yapısal kurumlardan başlanmalıdır. Çünkü aksi takdirde faturayı yine halk ödeyecek. Anne babalar unutmasın çocukları mutlu ve huzurlu değillerse kendileri de asla mutlu ve huzurlu olamayacak. Sorumluların hiç birinin gözünün yaşına bakmadan yakalarına yapışıp hesap sorsunlar, bu işin takipçisi olsunlar. Poşete, soğana, patatese, partisel tarafgirliklerine gösterdiği duyarlılığı, eğitim sisteminin hali pür melali için, çocuklarının geleceği için de göstersinler. Yoksa başları daha çok ağırır. Evde işsiz, mesleksiz ve niteliksiz bir evlattan daha can sıkıcı dahası kahredici ne olabilir ki?
Derin ve güçlü bir eğitim tarihi olan Türkiye’nin kopya ve özentili eğitim reformları yerine özgün bir felsefe ile klasik eğitim anlayışını modern eğitim anlayışıyla gelenek temeli üzerinde yükselir. Kendi gibi olamama ve buna karşın olmayı hedeflediği gibi yapamama depresif ruh hali içerisinde kıstırılıp kalan Türkiye bu mahkûmiyetten özgün ve bilimsel bir eğitim sistemiyle çıkabilir.
UYAN TÜRKİYEM!
Türkiye küresel marka bir eğitim sistemiyle dünya devletine dönüşebilir. Kendi tanımını değiştiren Türkiye dünyanın ona layık gördüğü rolü de nitelikli, özgürlükçü, çağdaş, bilimsel ve demokratik bir eğitim sistemiyle tuzla buz edebilir. İşte böylesi bir eğitim sistemiyle Türkiye siyasi işgal ve kölelikle boğuşan mazlum ülkeler içinde bir umut ışığı olacaktır.
Orta halli bir demokrasiye, orta halli bir ekonomiye mecburluğumuz tamamen ama tamamen eğitim sistemimizin kalitesinin düşüklüğünden ve eğitimde fırsat eşitliğini sağlayamamamızdan kaynaklanmaktadır. Bilgi ve kültür toplumunu hedefleyen bir Türkiye’nin en başta eğitim sistemini tüm basamaklarıyla tamamen parasız, adil ve eşitlikçi fırsatlar sunan aydınlanmacı, halkçı, bilimsel, nitelikli ve kati surette özgün/milli bir forma kavuşturması gerekmektedir.
EĞİTİMDE LİYAKATSİZLİK, TORPİL VE ADAM KAYIRMA TAVAN YAPTI!
Kaliteli, başarılı ve verimli bir eğitim sistemi oluşturamamamızın en önemli ayaklarından birisi de yönetimde uzmanlık ve liyakatin değil sadakate ve yandaşlığa dayalı patronaj sistemidir. Mevcut eğitim sistemi yöneticilerini sadakat gösterisine, göze girme ve başkalarını gözden düşürme yarışına sürüklemektedir. Her konunun yukarıdan belirlenmesi ve merkezi denetimin oluşturduğu korku atmosferi inisiyatifi, girişimi ve yaratıcılığı boğarak öldürmektedir. Mevcut hükümet döneminde 7 kez milli eğitim bakanı değişti ve her gelen bakan, bir öncekinin yaptığını bozdu. İş başına getirilen eğitim bakanları ve üst yöneticilerin büyük bölümü eğitimin içinden gelmeyen, eğitimden anlamayan, partili referanslardan ve fanatik taraftarlardan seçildi. Eğitimdeki tüm bu yanlış, hatalı, şaibeli ve hastalıklı uygulamaların faturasını milyonlarca öğrenci ve bütün bir halk ödedi.
Türkiye eğitim parasını nitelikten daha çok niceliğe harcadı. Türkiye OECD, PİSA, UNICEF raporlarına göre ‘eğitim kalitesi / başarı / öğrenme ve anlama vb’ kategorilerde genelde sonuncu sıralarda. Türkiye eğitim bütçesinin çoğunu öğretmen yetiştirme ve inovasyon politikalarına ayırmalıdır. Tüm reformlara rağmen Türk eğitim sistemi halen ezberci ve sınavcı bir formda ilerliyor. Uygulamalı eğitim ve deney yok denecek kadar az. Bilgiyi içselleştiren bir eğitim sistemi kuramadık, kuramıyoruz. Çünkü müfredat ve kitaplar bilgi odaklı. Kavram ve keşfetme odaklı değil. Çocuklar dersleri ve konuları karşılaştırma, analiz ve değerlendirme yaparak anlamlandıramıyor.
ÜNİVERSİTELER TOPLUMU GERİYE İTİYOR!
Üniversitelerimizin psikoloji, siyaset bilimi, mühendislik, teknoloji, uluslararası ilişkiler, kamu yönetimi, sosyoloji ve benzeri kürsülerinden Türkiye'nin sorunlarının çözümüne dair bir üretim yok denecek kadar. Türkiye'nin önündeki engelleri aşması için rehberlik yapması gereken üniversiteler ve bilim insanları hiç konuşmuyor. Türkiye'de, üniversitelere olağanüstü yatırım yapıldığı bir süreçte bilgi noksanlığını ideolojiyle dolduran, mesuliyetsiz bir özgürlük talep eden YÖK’e ve üniversitelere değil gerçeği arayan ve etkin sosyal rol üstlenen üniversitelere ihtiyaç var. Bu nedenle gelişmeyi yeterince yakalayamıyoruz. Eğitimi meslek kazanma ve işe girme aracı olarak görüyoruz. Bu halde toplumsal ilerleme olmaz.
Eğitim bilgilendirmeden daha çok özgürleştirmedir. Türkiye’nin eğitimin anlamını tekrar tanımlamaya, güçlü ve özgün bir eğitim felsefesi oturtmaya ve başta ekonomik hedefler olmak üzere her şeyden çok çok daha önce milli eğitim hedeflerini belirlemeye ihtiyacı vardır. Bilimin, aklın, milli ve yerli projeksiyonumuzun ışığında ve ortak akılla, konsensüsle hazırlanacak bir yol haritasına ihtiyaç vardır.
OKUL KANTİNLERİNDE DE DEVRİM YAPILMALI!
Türkiye eğitim sistemini ve sosyal politikalarını reel politikle dönüştürerek bilimsel, tamamen parasız, demokratik ve özgün bir sistem yaratabilir. Eğitim sisteminde öncelikle hem ders saatlerini ve tatil sürelerini kısaltmalı hem de sınav ve ödev sayısını azaltan adımlar atılmalıdır. Okullarımızın eğitim kalite standardını eşitleyerek herkes için eşit ve adil eğitim fırsatları yaratılmalıdır. Ücretsiz ders kitabı, okul sütü gibi başarılı politikalar geliştirilip yaygınlaştırılarak tüm yardımcı ders kitapları, eğitim kırtasiyesi ve takviye dershanelerini de ücretsiz bir şekilde sunmalıyız. Okul kantin ve kafeteryalarında sağlıklı yemekler ve taze meyve ücretsiz bir şekilde her çocuğumuza ikram edilmelidir.
Her okulda birer uzman hemşire/doktor/pedagog/psikolog dönüşümlü olarak istihdam edilmeli; her türlü sağlık sorunlarına, ruhsal, zihinsel, işitsel, görsel ve bedensel gelişim geriliklerine yönelik ciddi bir takip ve rehberlik hizmeti verilmelidir. Çünkü okullarda çocuklar arasında yaşanan görsel, işitsel, zihinsel her türlü gerilik, sosyal yoksulluk/yoksunluk, imkânlara ulaşmada eşitsizlik ve temel hizmetlerin yetersizliği eğitim sisteminin verim ve başarısını çökerten en güçlü etkenlerdir.
TÜRKİYE’DE PARAN KADAR KALİTELİ EĞİTİM VAR!
Bugün Türkiye’de kaliteli eğitime sadece parası olanlar ulaşabiliyor. Türkiye’de doğan her çocuk mensubu olduğu sosyal ve siyasal sınıfından bağımsız olarak hayata eşit başlamalı ve eğitim hayatının sonuna kadar bu eşitlik kesinlikle sağlanmalıdır. Ve tabi ki çok özel ve çok özgün milli bir öğretmen yetiştirme politikası hayata geçirmelidir. Ülkemizin en yetenekli ve zeki gençlerinin öğretmenlik mesleğini tercih etmesi sağlanmalıdır. Güçlü, mutlu ve başarılı bir millet, özgür, müreffeh ve bağımsız bir devlet böylesi bir eğitim sisteminin inşasıyla ve böylesi bir insan sermayesiyle mümkün olur.
Bugünün Türkiye’sinin ihtiyacı yüksek teknoloji ürünleri, katma değerli inovasyonları tasarlayabilen gençlerdir. Bugünün Türkiye’sinin ihtiyacı tam donanımlı mühendisler, formasyonu güçlü iktisatçılar, dünyanın en iyi yazılımcıları, en birikimli tarım ve hayvancılık girişimcileridir. Türkiye’nin mevcut sınırlı kaynaklarını verimli ve çağın gereklerine uygun kullanarak çocuklarına parlak bir gelecek hazırlaması en büyük ödevidir. Bu anlamda sayıları 5 bine dayanan İmam Hatip Ortaokulu ve Lisesinin yüzde doksanını Matematik, Ekonomi, Fen, Yazılım ve Kodlama, Yüksek Teknoloji, Tarım ve Hayvancılık okullarına/liselerine dönüştürmesi gerekmektedir
EĞİTİM SİSTEMİ İLKEL İDEOLOJİK DAYATMA VE KUŞATMA ALTINDA!
Türk eğitim sistemi yalnızca öğrencileri değil eğiticilerin eğitimi (uyumlaştırılması) yollarıyla dahi ki buna öğretmen yetiştirme/atama sistemi diyelim tüm eğitim paydaşlarını kendi ideolojik değerlerine devşirmek isteyen bilim/akıl dışı varoluş safına çekmek istemektedir. Bu antidemokratik varoluşa karşı durmak ve aydınlanmak isteyen öğrenci/öğretmen ve velilerin milli eğitime karşı kendilerini eğitmeleri gerekiyor. Ayrıca yerli ideoloji yanı sıra küresel ideolojik dayatmaların baskısı altında bir Türk eğitim sisteminden bahsediyorum.
Son yıllarda yavaş yavaş herkes eğitimde bir yerlerde eksikliğin olduğunun farkında! İddia edilenin aksine milli gelirden eğitime ayrılan payların yetersizliğinden herkes rahatsız. Eğitim sorununun “gelecek sorunu” olduğunda herkes hemfikir. Eğitimdeki müzmin başarısızlık, kalitesizlik, verimsizlik, eşitsizlik ve adaletsizlik yavaş yavaş sorgulanmaya başlandı…
Bu sorgulamanın artmasına ve ardından; insanlığın yüksek, derin ve üstün değerleriyle; milli kültür, erdem ve inançlarıyla yoğrulmuş bilimsel, kaliteli ve özgün bir eğitim sistemine ihtiyacı var Türkiye’nin. Medeniyetimizin yaratıcı kimliğiyle, kültür ve siyasetimizle gençliğimizi bilime, teknolojiye, en yüksek değerlere ulaştıracak çağdaş bir eğitim sistemine ihtiyacımız var. Türkiye’nin iyi insan, iyi vatandaş, iyi birey olma yolunda çocukları hayata hazırlayan bir eğitim sistemi hedefi olmalıdır.
TÜRKİYE KENDİ BİLİMİNİ KURMALIDIR!
Türkiye bilimin saf ve özerk olmadığı yenidünyada kendi bilimini kurmalıdır. Türkiye eğitime ve bilime yenidünyanın egemenlerinin aksine rahmani bir rol biçerek, toplumun üstünde, ekonomik ve sosyal sömürü politikalarından bağımsız bir ulu gayret olarak bakmalı ve bu şuurla yürümelidir. Böylece tüm insanlık Türkiye’ye, hiçbir çıkar gözetmeksizin gerçeği aramaya ve insanlığa hizmete kodlanmış kahramanlar ülkesi gözüyle bakacaktır.
Dinci, sapkın ve insanlık düşmanı zihniyet hem küresel hem de yerel aksta toplumları tehdit eder durumdadır. Bu zihniyetin ilk ve en ağırlıklı olarak dejenere ve dezenforme ettiği yapı eğitim sistemleri olmuştur. 1980’lere kadar ABD’li ardından AB’li uzmanların genetiğiyle oynadığı Türk eğitim sistemi bunun bir şahididir. 12 Eylül darbesinden sonraki iktidarlar döneminde ve Ak Parti iktidarının özellikle ilk 13 yılında eğitim sistemimizi baskılayarak şekil ve yön veren AB uzman komiserleri ve daha önceki dönemlerde ABD menşeli ‘Fulbright Eğitim Komisyonu’nun dayatmalarının bütün yönleriyle incelenmeye, sorgulanmaya ve ardından rehabilitasyonuna başlanması gerekir, bu yüzden...
EĞİTİMDE DEMOKRAT CUMHURİYETÇİLERİN DOKUNUŞU ŞART!
Türkiye’de karanlık çağ artık sona erecek. Işıl ışıl bir uyanış başlıyor. Yerli ve milli demokrat, vatansever cumhuriyetçilerin devreye soktuğu derin retorik, aslında hem milletimizi hem de dünyayı yeni bir küresel gerçeğe, uyanışa hazırlıyor.
Yaşamakta olduğumuz küresel ve bölgesel sorun/sarsıntılara rağmen Türkiye heyecan verici bir potansiyele sahip. Batı dahil herkes bunu itiraf ediyor. Milli özgüvenimizi yineleyerek en başta eğitim alanında daha uzun vadeli ve derinlikli hedefler ortaya koyacak ve başaracağız.
Cumhuriyetimizin 100. yılına yönelik hedefleri en başta eğitim alanında ortaya koyacağız. Buna göre 2023 yılına tüm dünyada marka olmuş bir eğitim sistemi hedefimiz var. Değişimin çok boyutlu ve hızlı bir şekilde yaşandığı, rekabetin yoğunlaştığı ve belirsizliklerin arttığı günümüz böylesine riskli bir süreçte, eğitim sistemimiz her alanı detaylı ve stratejik bir perspektifle belirlemeye odaklı olacaktır.
Yerli ve milli demokrat, vatansever cumhuriyetçi perspektifin güçlenmesiyle muasır medeniyet düzeyinin üzerine çıkmış bir Türkiye hedefi ete kemiğe bürünecek. Bu nedenle, Türkiye'nin geleceği yenidünya düzenindeki pozisyonu, ufku, tasavvuru, talepleri ve izlediği siyasette eğitim sistemimizle yakından ilgili. Bu anlamda bir seferberlik sürecinde olacağız. Politik, demokratik ve ekonomik olarak sınıf atlamak isteyen Türkiye'nin en güçlü talebi eğitim sistemi olacaktır. Bugün Türkiye’ye dudak bükenler demokrat, vatansever cumhuriyetçilerin temsil ettiği vizyonun küresel bir trende dönüştüğünü görmeye başlayacak ki başladı da. Bunun devam da gelecek
Bu Haber 832202 Defa Okunmuştur