GÖKTÜRK TUNÇTÜRK yazdı
Değerli okuyucular..
Hukuk Devleti olan Türkiye’miz Anayasa ile yönetiliyor..
Bu gün 21 Ekim.. Dünya Gazeteciler Günü..
Türkiye’mizde de kalıplaşmış bir kutlama şablonu var…
“Dostalar pazarda görsün” misali herkes Gazetecilerin gününü kutluyorlar..
Kutluyorlar da; merak ediyorum, neyi ve neresini kutluyorlar?
Birisi de kutlarken demiyor ki; “Anayasanın özgür olarak tarif ettiği Basın mensupları siyasilerin ve Adaletin kılıcının baskısı altında. Keyiflere göre mahkemelerde süründürüyorlar”..
Geçin bu tiyatro sahnesi rollerini..
Değerli okuyucular..
Anayasamızın 28. Maddesi aynen şöyle diyor;
“Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz.
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır”
Ne diyor?
Hem “hürdür” diyor, hem de “Devlet; Basının ve mensuplarının Haber alma hürriyetlerini sağlamakla görevlidir”..
Sahiden mesleğimiz Türkiye’mizde bu kadar garanti altında mı? Yoksa “Baskılar, tehlikeler mi yaşıyor?”..
Hele, hele siyasi iktidarı hafiften de olsa eleştiriyorsan, işin zor..
Basın camiası zaten Türkiye’mizde ülkeyi yönetenler ve siyasiler eliyle “bölünmüş” durumda..
“Muhalif basın”, “Yandaş basın, havuz medyası” falan- filan..
Televizyonlarda ki tartışma programlarında ki oturuma düzenine bakın; tek kelime ile utanç verici, çağ dışı ..
Programda tartışan 4 kişi var ise; 2 yandaş yan yana, 2 muhalif te yan yana oturtuluyor..
Güya fikir tartışması yapıyorlar…
Karşı fikirlerin, yan- yana oturması bile artık abes hale getirilmiş durumda..
Değerli okuyucular..
Diyelim ki, iktidar yanlısı birisini eleştirdiniz..
Hemen mahkemeye koşuyor ve “Özel hayatımın gizliliğine saldırıyor, hakaret ediyor” falan, filan iddialarla dava açıyor..
Maalesef, basının bölündüğü gibi, yargı da siyasi baskılar altında kararlar alıyor..
Hakim ve Savcıların, “coğrafi teminatları” var dememiz artık hayaldir..
Yasalar gereği Savcıların, 3 yıla kadar cezası olan soruşturma dosyalarına iddianame hazırlamayıp, meseleyi kendi makamında bitirmesi gerekiyor ama iddiaları bazen çaresizce mahkemeye intikal ettirmek zorunda kalıyorlar..
Sonrada mahkemelerde dosya sayılar şiştiği gibi, durmadan Mahkeme sayıları yükseltiliyor.. Örneğin 73. Asliye Ceza Mahkemesi.. Gibi
İfadeler sağlıklı alınıp, yazılmıyor.. Verdiğin yazılı savunmalar dikkatlice okunup, mesajlar alınamıyor..
Dedik ya.. Zaten Gazeteciyi şikayet eden iktidar yanlısı siyasi veya memur ise, ayrıca Adalet Mekanizmasında görevli bir isim ise yandın ki ne yandın..
Değerli okuyucular..
Benim şuan 7 Ceza mahkemem ve 2’de aleyhime açılmış tazminat davam var..
Hukukçu değilim ama geçmişte Adliyelerde görev yaptığım ve 12 Eylül 1980 öncesi Ülkücü Memurlar Derneğine bağlı olan “Ülkücü- Milliyetçi Adliyecilerin başkanlığını yaptığım için, bir Hukukçu kadar Adli bilgilere sahibim şükür..
Bu gün; Dünya Gazeteciler günü olması hasebiyle buradan Sayın Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ile Hakim ve Savcılar Kurulu yöneticilerine “Sitemli” masajlarımı iletmek istiyorum..
Çok gülünç ve sinir edici konulardan yargılanıyorum..
İddia edilen suç nevileri; “Basın yolu ile hakaret, kişilik haklarımı rencide edici Haberler yazmak” gibi
Anayasaya diyor ya; “Basın hürdür, sansür edilemez”..
İşte kazın ayağı hiçte böyle değil..
Mesela; unvanlı veya unvansız birisi; birisinin hakkında sert eleştirilerde bulunuyor.. Sende bu ifadeleri Haber yapıyorsun..
Adam gidip, Mahkemeye hem kendisi hakkında eleştiriler yapan kişiyi verdiği gibi, hem de haberi yapan kişi hakkında şikayette bulunuyor.
“Vay.. Bu adam bunları söyledi de, sen niye haber yaptın?”
Eee o zaman.. Türkiye’mizde 24 saat bütün siyasiler birbirleri hakkında sert eleştirilerle demeçler veriyorlar… Haberi yapılmasın mı?
Tüm basın kuruluşları kapılarına kilit mi vursunlar?
Diyor ki; “O adam bana hakaret diyor, sen de o hakaretleri yazıyorsun”
Şimdi bir de ayrı bir suç unsuru çıkardılar.. Böyle tartışma içerikli haberler yapıldığında bütün medya organları haberlerini sosyal medya sayfalarında okurlara ulaştırmak adına paylaşırlar…
“Vay, sen nasıl sosyal medyada beni rezil edersin?”..
İkinci bir suç..
Dedik ya.. O zaman her gün bütün siyasiler mahkemelik olmalı ve bunların tartışmalarını yazan basın mensupları da aynı suçtan yargılanmalı..
Sayın Adalet Bakanı, Sayın HSK yöneticileri… İnanın şuan bir ilimizin Savcısı idi, şimdi Yargıtay’a atanan mensubunuzla yaşıyorum bu keşmekeşi..
FETÖ’cü Savcı ve Hakimlere küfreden bir Avukatla, “FETÖ tartışması” yapıyor.. Avukatta bize tartışmanın içeriğini ve iddialarını anlatıyor.. Bizde iletilen iddiaları haber yapıyoruz..
İnanın haberimizin içeriğinde, adı geçen Savcıya “Sen FETÖ’cüsün, FETÖ’ye hizmet ediyorsun” şeklinde asla bir ifademiz yok.. Hele, hele kesin bir dil ile hiç yok..
Bakın…Ceza davasını nerde açıyor?.. Kendisinin Savcılık yaptığı ilin Adliyesinde..
Ama Tazminat davasını ise Ankara’da açıyor..
Malum… Ceza davası, mahkumiyetle sonuçlanacak ki, tazminat davasını hak etsin..
Suç yeri mi? Benim Haber Merkezim Ankara’da.. Ankara’dan haberi yazıyorum.. Suç ise, suç yeri de Ankara olması gerekiyor..
Sen Avukat ile mahkemelik olduğun davada suç yeri olarak görev yaptığın Adliye’de açabilirsin ama ben o an ki tartışmanın veya tutulan zaptın bir muhatabı, sanığı değilim ki, benim Ankara’da yaptığım haberin suç yerini başka bir ilde gösteriyorsun..
Bütün bu hukuki savunmaları ifadende anlatıyorsun, aynı içerikli yazılı savunma veriyorsun… Nafile..
Ve mahkeme heyetine ekleyip diyorum ki; “Bu beyefendi; bu adliyenin eski avcısı, küçük bir il.. Herkes biri birini tanır, bu yüzden beni yargılayan mahkeme heyeti psikolojik etki atlında kalabilir, mahkemenin Ankara’ya veya başka bir ilin adliyesine gönderilmesi gerekir..”
Ne desek boş… Basıyor “Hakaretten” cezayı ve erteliyor..
Sayın Adalet Bakanımız, Hukuki hakkını kullanıyorsun, itiraz ediyorsun ve yeniden yargılanma istiyorsun..
Kimden? Bana mahkumiyeti veren mahkemeden.. Başka Asliye Ceza yok galiba…
Sonrası mı? Sayın bakanım inanın akıl durgunluğu..
Avukatım Yusuf Erikel, kanser hastası.. İstanbul’da.. Mahkemeye mazeret gönderiyor..
Ve yeniden yargılanmanın daha ilk duruşması..
Savcı bey, mahkemeye mütalaasını veriyor.. Diyor ki; “Avukatın amacı davayı uzatmak, sürüncemede bırakmak.. Mazeretinin reddine”..
Ve sıra benim hakkımda ki mütalaaya geliyor.. Diyor ki;
“Sanık her ne kadar ‘haberimde hakaret yok’ diyor ise, Yargıtay’ın daha önce almış olduğu kararlara binaen, cezalandırılmasını ve ayrıca Sanık; verilen karara itiraz ettiği için daha önce verilen kararda ki indirimlerden yararlanmamasını talep ediyorum…”
Evet.. Sayın Bakanım, Sayın HSK yöneticileri… Özetle bu Savcı beyimiz diyor ki;
“Birisi iddia etse de, sen haber yapmayacaksın ve hukuki hakkını kullanıp, bizim daha önceki verdiğimiz mahkumiyet kararımıza itiraz etmeyeceksin, ettiğin için indirimlerden yararlandırmıyorum”…
Bütün bu mütalaa ifadeleri aynen karar gerekçesinde var..
Ve tabi ki ilk duruşmada, daha önceki kararda olduğu gibi, cezanın tekrarı, itirazı kabil olmak üzere verildi..
Şimdi yeniden itiraz edeceğim ama bu kez de Savcı bey mütalaasında; “yahu sen durmadan verdiğimiz kararımıza itiraz ediyorsun, aha verdiğimiz cezanın ertelenmesini de kaldırıyoruz” der diye inanın tedirginim..
Evet.. Ben; kimi, kime şikâyet ediyorum?
Bir gülünç örnek daha; Sayın Bakanım ve HSK yöneticileri..
Hepimiz biliyoruz.. Cezaevlerine cep telefonu sokmak, birileri vasıtası ile aldırmak suç..
Lakin, büyük bir ilimizin kapalı Cezaevinde bir Ülkücü mahkum, dolarlar karşılığı, bir görevliye aldırıp, koğuşuna getirdiğini söylediği o cep telefonu ile koğuş içinde video çekimi yapıyor ve bu videoyu o zaman ki Adalet bakanı Sayın Bekir Bozdağ beye sosyal medyadan attığı gibi, Youtube sayfasına da ekliyor.. Halen bu görüntüler mevcut..
Adalet Bakanına ve sosyal medyaya attığı videoda ne diyor?
“Sayın Bakanım ben falan cezaevinde yatan, falan, filanım.. Burası Türkiye Cumhuriyeti Devletinin değil, sanki Kürdistan eyaletininim cezaevi.. Terör örgütü başı Apo’yu öven sloganlar atılıyor, Devleti yönetenlere hakaretler ediliyor, PKK tv’leri izleniyor” falan, filan..
Ve bu skandal video… Videoyu bakana gönderen hükümlünün ailesi ve Avukatı vasıtası ile bizim Haber Sitemize ulaştırıldı.. Haliyle Haberini yaptık..
Sorguya çekilen mahkum… İsim veriyor.. “Bana telefonu şu görevli getirdi” diyor..
İşte bu ifadeleri haber yapmak suçmuş.. Hakkımda yakalama çıkardılar.. Bende bir süre gidip teslim olmadım.. Sonra gidip, Ankara Savcılığı kanalı ile o ilin savcısına görüntülü ifade verdim..
Bana ifademde hep cep telefonla ve video ile ilgili ve mahkumun Ülkücü olduğunu nereden bildiğimi dahi sordu..
Şikayet eden.. Mahkumun ifadesinde “bana telefonu getiren görevli” dediği kişi..
Evet.. Sayın Bakanım… Gelelim işin vahametine..
Soruşturmayı yürüten Savcı bu konuda iddianame hazırlamış ve Asliye Ceza Mahkemesine göndermiş..
İddianame tebligatını aldım ve şok oldum..
Neden mi?
Benimle ilgili; o ilin Savcısına görüntülü olarak verdiğim ifademin yüzde 90’ı yok.. Bana hiç sorulmayan iddia üzerinden “Hakaret ve tehdit” suç isnadı ile iddianame hazırlanmış ve cezalandırılmam isteniliyor..
Cezaevine cep telefonu sokma işinden ise hiç bahsedilmiyor.. Es geçiyor
Güya ben; Mahkûmun suçladığı o cezaevi görevlisine Haberimde demişim ki; “Akıllı ol, aklını alırım”..
Yahu benim o görevli ile ne işim, ne kavgam var arkadaş? Tanımam etmem, tartışmadım da; niye tehdit edeyim?
Ayrıca, yaptığımız birkaç haberimizde; benim böyle bir çıkışım, ifadem yok.. Ne yazdık ise mahkumun ifadeleri..
Evet Sayın Adalet bakanım.. Sizden önceki Adalet bakanına cezaevinden video atan o mahkum; şimdi başka bir ilin cezaevin gönderildiği gibi, teröristbaşı Apo’ya küfür ettiği için de idari ceza aldı..
Hadi diyelim mahkum bir başka görevli vasıtası ile cezaevine telefon getirtti.. Diğer bir görevliye iftira attı..
Peki, bu suç işleyen cezaevi görevlisi kim?
3 yıldır Hala meçhul.. Galiba, 3 harfliler cep telefonu cezaevine soktu..
Sayın Adalet Bakanım, Sayın HSK yöneticileri.. Dikkat ederseniz illeri ve isimleri yazmadım.. Tüm isim ve beleğeler bende var..
Şimdi soruşturma ifadesinde bana hiç sorulmayan iddia üzerinden iddianame açılıyor ama asıl cezaevine telefon sokma suçu örtbas ediliyor..
Dava halen devam ediyor.. Merak ettim; o hiç tanımadığım görevlinin sosyal medya hesabını inceledim.. Kimdir diye?
İşine ; “Kamu görevlisi” diye yazarak gizemleştirmiş işini..
Kendi fotoğrafından çok Sayın Cumhurbaşkanımızın fotoğrafları var.. Ak Parti ile ilgili fotoğraflar var..
Şimdi ben hiç vermediğim ifadeden dolayı hakkımda “tehdit” iddianamesi hazırlayan Savcı kardeşimize nasıl güveneyim?
Ve 2 yıl oldu… O mahkumun Sayın Adalet bakanına gönderdiği videoları ortada izleniyor ama hala cezaevine kimin telefonu soktuğu meçhul..
Şimdi ben bunları yaşarken, Dünya Gazeteciler günümü nasıl kutlayayım?
Takdir sizlerin… İsim ve belgeleri Basın büronuza sunacağım..
Bu Haber 150892 Defa Okunmuştur