CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında gündemi değerlendirdi.
Kılıçdaroğlu, HDP'ye yönelik kapatma davasına ilişkin, "Hemen yıldırım hızı ve Cumhuriyet Savcılığı'na talimat ile bunu kapatın diyorlar. Demokrasilerde parti kapatma doğru değildir. Seçimle gelen seçimle gider. Bunlar doğru değil. " dedi.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından Satırbaşları ise şöyle,
Türkiye'de yaşayan ve aklı bali olan herkes Türkiye'nin bir buhran içinde olduğunu biliyor ve görüyor. Devletin iyi yönetilmediğini Mısır'daki sağır sultan bile duydu. Ciddi bir karamsarlık hakim. Buradan 83 milyon vatandaşımıza açık ve net çağrı yapıyorum. Hiçbirimizin umutsuzluğa kapılma hakkı yoktur. Beraber Türkiye'yi aydınlığa çıkarmak namus borcudur. Dostlarımızla, işçi ile, köylü ile, emekli ile, EYT'liler ile yapacağız. Toplumun her kesimine ulaşmak, moral vermek bizim görevimizdir. Kararlıyız, ne yaparlarsa yapsınlar inandığımız yoldan dönmeyeceğiz. Dolayısıyla bu mücadele bir hak mücadelesidir.
18 Mart'ta Tekirdağ'a gittim. Oradan Çanakkale'ye geçtim. Esnafımızla, çiftçimizle görüştük. Çanakkale'de şehit mezarlığını ziyaret ettik. Namık Kemal'in de mezarını ziyaret ettik. Hem geçmişten hem bugünden alınması gereken ciddi dersler vardır. Her karış toprağında şehitlerimizin olduğu bir bölgede "Çanakkale Geçilmez" yazıldı.
Milleti, bir kişiye, Türkiye Cumhuriyeti devletini bir kişiye emanet edemeyiz. 83 milyon bu devletin sahibidir. Böyle düşünüyoruz. 19 Mart'ta da Balkan Ülkeleri Yerel Yönetimler İşbirliği Çalıştayı'nı yaptık. Bizim belediye başkanlarımız ile o bölgelerdeki belediye başkanları arasında dostluk ilişkilerini geliştireceğiz.
Her bölgede vatandaşlarımızla buluşuyoruz. Önce Allah'a, sonra kendinize sonra bize güveneceksiniz. Türkiye'yi aydınlığa çıkaracağız beraber.
Şanlıurfa'ya gitti arkadaşlarımız. Bir süredir elektrik ve su verilmiyordu çiftçilere. Milletvekillerimiz gitti elektrik ve su verilmeye başlandı. İnşallah kesmezler. Çiftçilerin tamamı şikayetçi. Gübre alıyoruz dolarla, fide alıyoruz dolarla, ilaç alıyoruz dolarla. Sürekli zam. Urfalı çiftimiz, vatandaşlarımız beni dinlesin. Uzun yıllardır AK Parti'ye oy verdiniz. Nasıl şimdi o Şanlıurfa? Sahipsiz değil mi? Şanlıurfa sahipsize, Türkiye sahipsiz demektir. Harran oradadır, Harran hepimizin iftiharıdır. Ne Şanlıurfa ne Türkiye sahipsizdir. Uzman doktor yok hastanelerinde.
530 bin öğrenciden 450 bini EBA'ya ulaşamamış. Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi 8 aydır toplu sözleşme yapmıyor. Urfalı bir arkadaşımız, "Paran yoksa, eşin, çocuğun, komşun yüzüne bakmaz ama en acısı hem paran yok hem Urfalıysan devlet yüzüne bakmaz. İnsan yüzüne bakmaz" diyor. Devlet değil, Saray'da oturanlar senin yüzüne bakmaz.
Öyle bir noktaya geldik ki sabah kalkınca hangi kabusa uyanacağımızı bilmiyoruz. Devlet yönetilmiyor. Devlet bilgi, erdem, tecrübe, ahlak ile yönetilir. İşin özü adalet ile yönetilir. Kin ile yönetilmez. Öfke ile yönetilmez. Egemen güçlerin talimatı ile devlet yönetilmez. İsrafla, savurganlıkla devlet yönetilmez. O nedenle atalarımız, "Taç giyen baş akıllanır" demiş. Bunlar olmuyor.
Süleyman Demiral, cumhurbaşkanlığı, başbakanlık yapmış bir kişinin Konya'da adını taşıdığı kültür merkezinden adını siliyorsun. Hangi geleneğe hangi töreye sığar? Bu kadar kin bu kadar öfke nasıl oluyor? Saray'dan nasıl üniversitelere kadar yansıyor?
Bir bakıyorsunuz bir milletvekili attığı bir tweet dolayısıyla dokunulmazlığı kaldırılıyor. Yıldırım hızı ile milletvekili düşürülüyor. Hangi adalet bu? Saray'dakiler müslümanlığı kimseye bırakmıyor. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan ise bu haksızlığı nasıl sineye çekiyorsunuz?
Hemen yıldırım hızı ve Cumhuriyet Savcılığı'na talimat ile bunu kapatın diyorlar. Demokrasilerde parti kapatma doğru değildir. Seçimle gelen seçimle gider. Bunlar doğru değil.
Bir kişi kalktı dedi ki, "fesh ediyorum". Kimsin sen, kimsin? Adaletsizliğin ağa babası isen eyvallah. Biz onu zaten biliyoruz. Siyaseti cep doldurma aracı olarak gördüğünü de biliyoruz. Yandaşlarına milyar dolarları kazandırdığını da biliyoruz. İşi olanı işinden ettiğini de biliyoruz. 42 milyon kadına ihanet edeni de artık biliyoruz. Devleti tek başına yönetirseniz, toplum buraya taşınır.
Çek mağdurları arkadaşlara söylüyorum. Endişeye kapılmayın, hapishaneler zaten tıka basa dolu. Hapishanelerde size yer yok arkadaşlar. Sizin hakkınızı sonuna kadar savunacağız.
1923 yılında Cumhuriyet'imizi kurduk. Cumhuriyet aslında halkçılık demektir. 24 anayasası madde 1. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. O zaman bir kişi egemenlik hakkını tek başına kullanamaz. Mevcut anayasamızda da böyle bir şey yok. Yasama ve yargının üzerindeki vesayet dolayısıyla bir kişi egemenlik hakkını kullanıyor. Kalkıyor bir sabah 42 milyon kadının hakkını ellerinden alıyor.
Cumhuriyet kurulurken bu ülkenin kadınlarına büyük önem verilmiştir. Tevhid-i Tedrisat kanunu çıktı kadın ve erkeğin eşit eğitim alma hakkı verildi. 1926 yılında kadınlara en büyük hakkı veren Medeni Kanun kabul edildi. 1930 yılında kadınlara yerel seçimlere girme hakkı verildi. 1934 yılında genel seçimlere katılma, seçme ve seçilme hakkı verildi. Kadına olağanüstü büyük önem veriliyor. Kendisini gelişmiş sayan ülkelerden daha önde bazı kurallar getiriyor. Neden Mustafa Kemal Atatürk gibi bir insan 100 yılda bir çıkar diyoruz. Geleceği görüyor, kadın erkek toplumsal cinsiyet eşitliği olması gerektiğini kabul ediyor ve bu düzenlemeleri çok fazla ülkeden daha önce yapıyor.
Devlet ön yargı ile, kinle, öfke ile yönetilmez. Devlet bu koltukta kalayım ne olursa olsun anlayışı ile de yönetilmez. Koltuk için toplumun feda edildiği bir ülkede ne demokrasiyi, ne kadın erkek eşitliğini asla bulamazsınız. İstanbul Sözleşmesi. Adı Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi. Adı bu. İstanbul Sözleşmesi diyor bütün dünya. Bir sabah kalktık bu parlamentodan, bu gazi meclisten oy birliği ile çıkan bir sözleşme, "Ben feshettim" diyor. Kime danıştın, kime sordun? Hangi kadınlara sordun sen? Bu kadınlar ne düşünüyor diye sordun mu? Bu kadınların nasıl şiddete uğradığını sen biliyor musun? Çoğu vatandaşımız bu sözleşmenin içeriğini bilmiyor. Ben bizi dinleyen özellikle AK Parti'ye ve MHP'ye oy veren kadınlara seslenmek isterim. Diyorlar ya Cumhur İttifakı, aslında koltuk ittifakı o.
Maddeler okudu
11 Mayıs 2011'de bu sözleşme kabul edilmiş. Amacı ne bunun. "Kadınları her türlü şiddete karşı korumak, aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak" Bütün kadınların huzurunda Erdoğan'a soruyorum. Sen bunun neresine karşısın?
"Kadına karşı her türlü ayrımcılığın kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmekte dahil olmak üzere kadınlar ile erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak" Yine bütün kadınların huzurundan Erdoğan'a soruyorum bunun neresine karşısın?
Bir hakkı kadınların elinden almak zorbalıktır. Bu devlette zorbalığa asla izin vermeyeceğiz. Bütün kadın kardeşlerime sesleniyorum. Mağdur olan sizsiniz. Sizin haklarınız alınmak isteniyor. Kadın mı? Öldürebilir, tecavüz edilebilir. Böyle bir anlayış olabilir mi? Ahlaklı bir yönü olabilir mi? Neşet Ertaş diyor ya, "Kadın insandır ben insanoğlu" hala bunu anlayabilmiş değiller.
AK Partililerin, MHP'lilerin ağzında güller vardı ilk biz imzaladık diye. Yere, göğe sığdıramıyorlardı. Eller kalktı, eller indi. Oy birliği ile. Konuşanların hepsi, "Bu başarı Türkiye'nindir" diye laflar etti. Bir kişi kalktı bir gece yarısı sözleşmesi feshetti. Neye göre? Hukuka göre mi ahlaka göre mi? Böyle bir anlayış Orta Doğu'da yoktur. En çok ses çıkarması gereken TBMM Başkanı'dır. Milletin iradesi gasp edilmiştir. Burada 600 milletvekili var. Buradan oy birliği ile geçti. "Koltuğumu nasıl korurum" arayışı içine giriyor. Koltuğu zorbalık ile koruyanların sonu kötü olur. Kadınların oyları ile o zorba oradan aşağı inecektir buna inanıyorum.
Öyle bir noktaya geldik ki. Bu sözleşmesinin 56. maddesinin birinci fıkrası şöyle, "Mağdurun en azından kendisinin veya ailesinin tehlikede olabileceği durumlarda failin kaçması veya geçici veya kesin olarak serbest bırakılması halinde mağdurun bilgilendirmesini sağlamak" diyor. Daha dün, hapishaneden çıkan kişi eski karısını gidip öldürdü. Bu düzenleme var olan kanunlarımız yok. İstanbul Sözleşmesi'nde vardı. O kadının günahı Saray'da oturanın boynundadır. Adım gibi biliyorum o zorbayı oradan indireceksiniz. Kimse kadınların önünde takoz olmayacak.
Bu Haber 218901 Defa Okunmuştur