NAMIK KEMAL ZEYBEK yazdı
(Kültür eski Bakanı)
www.haber2000.com
OSMANLI SUNNİ Mİ, ALEVİ Mİ İDİ? YAVUZ SULTAN SELİM ZALİM MİYDİ? ALEVİLERİ KATLETTİ Mİ?
Hacı Bektaş Veli'nin bindiği cansız duvar.
Mazharı Nur-i Ali'dendir ona ol yadigâr.
Nare-i düldül ederdi arşı âla da karar.
Şad hazare bin kâfiri bir narada etti şikar.
Dedi: Arslanım Ali'dir, kudretine girdikar.
Lâ fetâ illa Ali
Lâ seyfe illa Zülfikar
Koydular başın ol şahın Kerbela Meydanına.
Bastılar parmakların Şah Hüseyin kanına
Urdular miskin pelitle kıymadan gerdanına
Bu hakaretler yaraşmazdı o şahın şanına
Düşmeden kanı yere, ol demde çağırdı gübar
La fetâ illa Ali
Le seyfe illa Zülfikar
Padişahım çok yaşa
Devletinle bin yaşa
Değerli dostlar yukarıdaki sözler Yeniçerilerin sancağında yazılıydı.
Yeniçerilerin gülbengi de şöyleydi,
Allah, Allah, illallah
Boş üryan sine püryan
Bu meydanda nice başlar kesilir hiç olmaz soran
Kulluğumuz padişaha ayan
Üçler, yediler, kırklar
Gülbengi Muhammedi
Nur-ı Nebi
Kerem-i Ali
Pirimiz, sultanımız
Hünkâr Hacı Bektaş Veli
Demire devranına hû diyelim...
Huuuu....
Bilenler, bilirler... Bilmeyenler de bilsinler ki yukarıdaki sözler Alevi-Bektaşilikle ilgilidir.
Zaten bilinir ki Yeniçerilerin resmi tarikatı Bektaşilik idi.
Yeniçerilerin 94. alayında mürşit olarak bir Bektaşi Babası otururdu. O ölünce yeni 'Baba' Hacıbektaş'tan gönderilirdi.
Büyük resmi törenlerle karşılanır ve makamına oturtulurdu.
Hatırlayın ki Osmanlı'nın ordusunun temeli Yeniçeriler idi.
Devletin temeli ve padişahın muhafız gücü olan Yeniçerilerin Bektaşi olması, bize neyi söyler?
Diyorum ki; Osmanlı devletinin resmi din yolu Alevi-Bektaşilik idi... Ne zamana kadar mı?
Selim Padişahın Şah İsmail'e ve Safeviliğe karşı bir Sünni set inşası ihtiyacını duymasına kadar...
Mısır'dan getirilen Eşari-Sünni din bilginleri Osmanlı memleketine dağıtıldı ve halka Eşari-Sünnilik öğretildi.
Sayıları 1000'den çok olduğu söylenen bu bilginlere verilen destek ile Osmanlı'nın resmi mezhebi Sünnilik haline geldi.
İş asıl Kanuni döneminde tamamlandı. Sanıldığı gibi Selim Padişah'ın adı, Yavuz Selim değildi.
Safevi-Alevi Türkmenlere karşı yürütülen kıyıcı hareketlerden ötürü halk ona 'Yavuz' yani kıyıcı, yani zalim dedi...
Yavuz sözünün sonradan itibar kazanması ayrı bir konudur.
Belirtmezsek olmaz... Osmanlı'nın başlangıcından Yavuz Selim'e kadar ki resmi din anlayışı Alevi-Bektaşilik olmakla birlikte bugünkü Alevi-Bektaşilik ile birebir aynı olduğu sanılmasın.
Elbette zaman ve mekân değişikliği birçok akımı etkiler ve değiştirir. Ama özünde ve ana yaklaşımlarda değişiklik olmamıştır.
Yavuz Selim'le Alevi-Bektaşilik yine de resmi koruma altında ama ikincil derecede varlığını daha üç asır sürdürmüştür. Safevi-Alevilik 'kızılbaşlık' denilerek ezilmiş, Bektaşi-Alevilik korunmuştur.
Bektaşi-Aleviliğin ezilmesi ise 1826 Yeniçeriliğin yok edilmesi ile aynı anda gerçekleşmiş; Bektaşi dergâhları kapatılmıştır. Ta ki Sultan Aziz'in tekrar serbest bırakmasına kadar.
Bugünlerde gündeme yeniden giren Alevi-Bektaşilik ile Osmanlı ilişkilerinin özeti budur.
Osman beyin gerçekte adının Otman olduğu, babasının adı Ertuğrul; oğlunun adı Orhan iken bu Osman adının nereden çıktığı ise ayrı bir tartışma konusudur.
Peki, Yavuz Alevileri öldürmedi mi? Öldürdü hem de çok sayıda…
Sayının ne olduğunu bugün hiç kimse kesin olarak söyleyemez. Hele derin tarih iddiasında bulunup da, Mehmet oğlu Beyazıt oğlu Selim Sultana Yavuz demenin hakaret olduğunu bile bilmeyen sözde tarihçiler hiç bilemezler.
Ama şu bilinir ki Selim Sultan hiç de adına uygun bir kişilik değildir. Kıyıcıdır. O yüzden Anadolu Türkmenleri ona “en kötü, zalim” anlamına gelen Yavuz demişler ve zamanla adı öyle anılır olmuştur.
Okuyucularımız, şimdi haklı olarak şu soruyu sorabilir; “Osmanlıda hiçbir inanç topluluğuna karşı katliam olmamıştır, diyorsun ama Yavuz Alevileri öldürdü de diyorsun… Çelişki değil mi?”
Hayır! Çelişki yok. Bu Sultan kendisine değil, kendisinden daha Alevi ve daha Türk olarak gördüklerinden Şah İsmail’e bağlılık duyan Alevileri öldürtmüştür.
Yaptığı iş de katliamdır.
Dolayısıyla derin tarihçi olduklarını söyleyenlerin sözü doğru değildir. Yavuz Alevi katliamı yapmış ama onlar alevi olduğu için değil, Şah İsmail yandaşı olduklarından…
Sonradan da bu katliamlar yapılmıştır. Her türlü fetvayı vermeye hazır sahte din alimlerinden de onaylar alınmıştır. İbni Suud denilen zatın bu konudaki fetvaları ise tam bir faciadır.
Ben açıkladığımda inanmayanlar Osmanlı tarihçiliğinde Türkiye’de ve Dünya ‘da en bilgili tarihçi olan Hocaya sormuşlardı: “Osmanlılar başlangıçta Alevi miydi?” Halil İnalcık Hoca gayet tabii bir şekilde “Alevilerdi” demişti.
Sultan Selim zamanında hala bu durum devam ediyordu. Çaldıran savaşı bir bakıma Bektaşi Alevilerle, Safevi Alevilerin savaşıdır.
Osmanlı ordusunda Yeniçeriler ve diğer savaşçıların büyük bir çoğunluğu Aleviydi. Tabii Hıristiyan Sırplar ve başka unsurlardan da askerler vardı. Ordunun Şah İsmail’e karşı savaşmak istemeyişinin “derin tarihi” budur.
Selim’in babası Beyazıt, her piyadenin eline bir tüfek vermiş ve topların nitelik ve niceliğini en üstün yerlere ulaştırmıştı. Şah İsmail hala ok, yay, kılıç, mızrakla savaşıyor ve bunu da sünnet sanıyordu.
Yenildi. Ama etkisi Şah Hatayi olarak; Türkiye Alevilerinde sürüp gitti. İran da ise oğlundan itibaren Alevilik yerini Şiiliğe bıraktı. Bunlar tarihin ilginç işleridir.
Şimdilerde kendilerini Osmanlı olarak ilan eden birileri mehtere karşı aşk ilan ediyorlar. İçlerinde mehteri Cumhuriyetin kaldırdığını sananlar da çok… Sözgelimi bu iktidar mensupları onuncu yıl marşı yerine mehter çalınmasını isterken, mehteri kaldıran 2. Mahmud ve oğlu Abdülmecit’e de bağlılıklarını ifade için toplantılar düzenliyorlar. Kafalar karma karışık.
Bu Haber 1995821 Defa Okunmuştur