OZAN ARİF yazdı
BALIKLAR BİLE TERLİ!..
Zorda olduğu her halinden belli!..
Jestlerinde, mimiklerinde hal ve hareketlerinde,
Yani vücut dilinde açık açık görülüyor bu…
Kendi dediğine kendinin bile inanmadığı açık.
Zaten artık kimse yemiyor on altı yıllık dolmaları!..
Hatta belli etmeseler bile “ biz onun ayah gabısının gutusuyuh!..” diyenler dahi yemiyor artık!
Ya da yeseler bile, eh işte ancak öyle yiyorlar!
Yani inanın onların bile mideleri bulanmaya başladı…
Devletin her türlü imkanlarını seferber ederek yaptıkları mitingleri görünce;
“ Aynı yemi yemeyeli balıklar,
Kayıp oldu eski kalabalıklar?..”
diye düşünmeden geçemiyor insan…
Ama şimdi şunu da söyleyeyim;
Yeni diye verilen yemler, öyle kokmuş, öyle kokmuş, öyle uyduruk yemler ki, balıklar bile terli, yemiyor artık!.
Geçen gün haberlerde seyrediyorum.
Sahneye çıkmış sağa, sola yürüyerek dinlemeye gelen hayranlarına sallayıp duruyor baktım!
Bir ara sahnenin ortasında durdu ve dinleyenlere dedi ki;
“ Şimdi size çok önemli bir projemi daha açıklayacağım”
Sonra (güya projelerini hep çalıyorlarmış gibi) projesini açıklamadan rakibinin birine sesledi mikrofondan,
“ Bana bak, bu benim projem, projemi çalma haaa…” demesin mi?!
Allah var, böyle deyince ben de merak ettim.
Merak edince de daha bir dikkat kesildim.
“Acaba çalınmasından korktuğu bu kadar önemli olan projesi ne olabilir?..” diye düşündüm kendi kendime…
Hatta saniyeler içinde aklımdan geçenleri de söyleyeyim isterseniz.
Yahu en son ve en önemli projelerini bakan olan damat açıklamıştı zaten!
“ Uzaya gidişli gelişli dört şeritli otoban!..” projesi malumunuz(!)
Bundan daha önemli ne olabilir ki? diye aklımdan geçti…
Kim bilir belki de bu sefer “Trakya Kanalı” gibi, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan, yani Samsun’dan, Mersin’e bir kanal projesi var herhalde diye hayal ediyordum ki;
Benim gibilerin hayallerinin bile ulaşamayacağı
(o çalınmasından korktuğu) müthiş projesini patlattı!
Pardon, yani açıkladı…
Projeyi hepiniz duydunuz, görüyorsunuz işte;
Proje “Millet Kıraathaneleri” projesi…
Anlatmaya bile gerek yok.
Ama yine de bir parça anlatayım.
Kıraathane deyince kahvehane sanmayın haaa…
Kıraathane demek, okuma evleri demek…
Öyle pişti, iskambil, okey-mokey yoookk…
Tavla bile yok tavla…
Ya ne var?
Sadece okumak var, o kadar…
Ha, belki satranç, dama veya işsizlerin, emeklilerin toplanma yeri olacağı için sonradan “domino” “aznif” gibi oyunlara “Ohal” uygulamasıyla izin verilirse onu bilemem!…
Bu arada şunu da unutmayalım tabii..!
Allah var, bu Millet Kıraathanelerinde çay, kahve bedava olacakmış.
Hatta çayın kahvenin yanında herkesi kekliyeceklermiş bile…
Yani kek de bedava anasını satayım…
Sanıyorum haftada bir kol böreği falan da verebilirler!
Velhasıl artık “düdüklü makarna” dönemi bitecek,
şimdi keklenme devri başlayacak haberiniz olsun…
Latifeyi bir kenara bırakacak olursak, kıraathane saçmalığını da geçin, ama bu kek muhabbeti beni
18. yüzyıl Avrupa’sına götürdü!..
Efendim, doğru-yanlış onu bilemem!
Avrupa kıtlıkla boğuşurken, 200 küsür sene önce Fransa’da geçtiği söylenen bir olay, daha doğrusu bir sözün hikayesi geldi aklıma!
Avrupa’nın geneli gibi Fransa’nın da yokluğun ateşiyle kavrulduğu sıralar, yani halkın büyük bir çoğunluğunun evine ekmek bile götüremediği o kara yıllar da olmuş bu olay.
O günlerde Fransız halkının yaşadığı sıkıntıları pek hissetmeyen veya umursamayan Fransa Sarayındaki bir prensesin ( Prenses Marie Antoinette olduğu söylenir)
“yemeye ekmek bulamıyoruz” diye ayaklanan Fransız halkına,
“Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” diyerek cevap verdiğini bazı tarih kitapları yazar…
İşte bu kek muhabbeti bana Fransa’daki o olayı hatırlattı…
Demem o ki:
Ey millet;
Bundan sonra “ekmek bulamıyoruz, açlık sınırının altında yaşıyoruz” falan-filan yok…
Eğer böyle derseniz çok ayıp edersiniz!
Bu tür şikayeti olanlar, yani ekmek bulamayanlar
“İnşallah-ü Tâla” Millet Kıraathanelerine gidip,
“kek” yiyecekler kek…
Yaaa…
“Hamdüsenalar” olsun, bak gördünüz mü?!
Proje dediğin böyle olur işte..(!)
Nankör olmayın nankör!
Allah’tan belanızı mı arıyorsunuz?
Bundan iyisi can sağlığı…
Yatın kalkın Yaradan’ın bütün vasıflarını taşıyan(!)
Kendisine dokunmanın bile ibadet sayıldığı(!)
dünya liderimize şükredin, tamam mı?
Öyle değil mi ama?!..
Bu Haber 770758 Defa Okunmuştur