OZAN ARİF yazdı
EĞİTİMDE NELER OLUYOR?
İnanın aklım, fikrim ermiyor...
Aklım, fikrim ermiyor ama bazı siyasi çıkar dolaplarının döndüğünden eminim!
TEOG-Meog derken bu gün baktım haberlerde üniversitelere giriş sistemi veya şekli de değişiyormuş...
Değişsin...
Ben mevcut sistemlerin savunucusu değilim.
On beş yıldır Milli Eğitim‘le, Yüksek Öğretimle çelik-çomak oynar gibi oynayanların kendisine güvenmedim ki, onların getirdiği sisteme güveneyim.
Onun için değişsin..
Değişsin ama değişikliği yapan yine aynı kafalar,
Bir Ehil şura, meşveret kafası yok...
Ya ne var?
Ne olacak keyfiyet var, siyasi hesap var, arka bahçelerinde başarı sağlayamayanları, çalışarak birikimlerini ispatlayan çocukların önüne geçirme gayreti var!..
Yani daha getirilmeden ben bu kafaların getireceği sistemin de doğru bir sistem olacağına güvenmiyorum.
Haklı mıyım, haksız mıyım çok geçmez görürsünüz!
İnşallah yanılırım!
Bakın Beyler;
Bunu ben demiyorum, Hazreti Ali(r.a) diyor...
Diyor ki;
“ En acınacak durumda olan kimseler,
Bir cahilin buyruğu altına girmiş bilgin,
Bir cimrinin idaresi altında yaşayan cömert
ve bir düşük ve ahlaksızla yaşamaya mecbur kalan ehl-i namus kişilerdir..„
Şöyle başınızı kaldırın ve dünyaya bir bakın...
Hangi ülkede ilim paranın, cehaletin ve süfli çıkarların emrine girdiyse o ülkeler en perişan ülkelerdir?
Çünkü her şeyin para ile elde edileceğini düşünen cahiller, ilmi de,
İlmi ile amil olmayan alimi de satın alarak kendi kafalarına göre yönetmeye kalkarlar.
İşte bence o toplumun kıyameti orada kopmuş sayılır!
Neden?
Şundan efendim arz edeyim;
Çalışarak bilgi edinmiş, birikim sahibi olmuş, hatta Allah‘ın fevkalade zekâ ile yaratmış olduğu çocukların, gençlerin imkânsızlıklar içinde sokaklara terkedildiği ortamda ve ilmin, ilim adamlarının torpil ile para ile satın alındığı, kurduğu kurumlarda keyfi kanunların hüküm sürdüğü toplumların geleceği olmaz.
Çünkü o tip ülkelerin geleceği de, şimdiden cahillerin elinde berbat olacak demektir.
Şimdi düşünün bir alimin, bir yazarın, bir sanatkârın veya her sahada hakkıyla çalışanların, bilgilerine, birikimlerine ve işin ehli olmalarına rağmen bir cahilin idaresinde çalışmalarını, görüşlerini, hatta faaliyetlerini o cahilin veya cahillerin bakış açısına göre ayarlamalarını,
O işinin ehli olan insanlar veya o toplum için bu durum bir zulüm olmaz mı?
Elbet de olur...
Hem de zulmün daniskası olur...
Çünkü bu bir beka meselesidir,
Satranç tahtasına benzeyen ülke idarelerinde taşların, piyonların yerli yerinde hakkı ile değerlendirilmemesi o ülkenin mat olmasından başka neye yarar ki?
İşte yukarıda arz ettiğim gibi, bir cömert in, bir cimrinin emrine girmesi,
Bir ehl-i namusun bir ahlaksızın idaresine ram olması, zamanla o insanları öyle bir sarsar, onların ruhunda öyle bir deprem yaşatır ki, onların imanları bile erozyona uğramaya başlar..
En mübarek itaatleri bile isyana dönüşmenin eşiğine gelir!
Hâlbuki itaat ve özgürlük bacı- gardaş gibidir!
Bence o sebeple olsa gerek ki Peygamberimiz bile hiç bir insanın zor kullanılarak İslam’a geçmesini tasvip etmemiştir.
Esasında itaat saygı, sevgi, imanla beraber insanoğlunu yücelten bir husustur.
Ama bunun tam aksi olarak ilme, cömertliğe hatta imana, ahlâka yoksulluk korkusuyla baş eğdirmek itaat değil zulümdür zulüm...
Efendiler;
Cenab-ı Allah‘ın insan oğluna bahşettiği en büyük servet; Akıldır.
Bu serveti iyi kullanan insanlar ve ülkeler;
“ Çaresiz kalacaksak kalalım, çile çekeceksek çekelim!..
Ama cahillerin, hırsızların, arsızların emrine, hatta ihanetine boyun eğmeyelim„ diyebilen insanlar ve ülkelerdir.
Daha doğrusu;
İslam’ın “işi ehline veriniz „ hükmünü şiar edinen, liyakate önem veren ülkelerdir.
Cehaletin, yani cahillerin kuyusuna düşenler, kuyu dibinde yaşayan kurbağalara dönerler!
Onlar gökyüzünün sınırlarını göremez ve bütün dünyayı kuyunun ağzından gördükleri kadar sanırlar.
Yani anlayacağınız harman dövmek, kurbağaların işi değildir.
Bilmem anlatabildim mi?
Bu Haber 607653 Defa Okunmuştur