RUFAY KARAHAN yazdı
(CHP İKTİDARI İÇİN, 'BİR ŞEYLER YAPMALI' HAREKETİ BAŞKANI)
Değerli okuyucular;
Lütfen yazının tamamını sıkılmadan üşengenlik göstermeden okuyunuz.
“Valilik ve Kaymakamlık Birimleri Teşkilat, Görev ve Çalışma Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” yürürlüğe girdi.
Dikkatlice okuyun lütfen. Valiler ilde, kaymakamlar da ilçede Cumhurbaşkanının temsilcisi ve idari yürütme vasıtası olarak görev yapacak.
Değişiklikle yönetmeliğe "Temsil" başlıklı "Vali ilde devletin ve Cumhurbaşkanının temsilcisi ve idari yürütme vasıtası;
Kaymakam ilçede Cumhurbaşkanının temsilcisi ve idari yürütme vasıtasıdır." maddesi eklendi.
Bu yönetmelikle Kamu düzeninin yürütülmesinde aşağıda açıklanacağı üzere yetki ve temsiliyet karmaşası olacağından, yönetimde hakimiyet ve hakkaniyet artık eskisi gibi olmayacak, olamayacaktır gibi görünüyor.
Valiler ve Kaymakamların yetkileri;
1-Anayasa ve İl İdaresi Kanunuyla
2-Diğer kanun, tüzük, yönetmelik ve diğer mevzuatlarla belirtilmiştir.
İl Özel İdaresi Kanunu ,24.06.2004 tarihli ve 5197 kanun numarası ile kabul edilen kanunun 3’ncü bölümü Valilerin yetkilerini gayet açık düzenlemiştir.
MADDE 29.- Vali, il özel idaresinin başı ve tüzel kişiliğinin temsilcisidir.
Valinin görev ve yetkileri
MADDE 30.- “Valinin görev ve yetkileri şunlar şunlardır” der.
MADDE 31.-….
MADDE 32.-….
MADDE 33.-….
Maddeler uzun olduğundan ve hemen herkesin az çok bildiğimiz Sosyo ekonomik ve kamu düzenini sağlamaya yönelik maddeler.
Vali’ler bulundukları İllerin yegane ve tek temsilcileridir ve yönettikleri İl’in ter türlü kanun ve nizamını sağlamakla birlikte, Projeler yapmak, halkın mutluluk ve refahını sağlamakla birlikte, bunu yaparken merkezi Hükümete karşı da sorumludurlar.
Bütün bunları Devlet adına hükümetin emir ve yetkisiyle yaparlar.
Anayasanın 41.nci maddesinde “ İktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı gerçekleştirmek, bu maksatla milli tasarrufu artırmak, yatırımları toplum yararının önceliklerine göre yönlendirmek ve kalkınma planları yapmak devletin ödevidir.” Denilmektedir.
Yine, Anayasanın 129.ncu maddesinde kalkınmanın planlı bir şekilde yapılması gerektiği açıkça ifade edilmiş ve yalnızca iktisadi alanında değil, sosyal ve kültürel alanda da yapılması gerektiği açıkça belirtilmiştir.
Bu Anayasa maddeleri İl Özel İdaresi Kanununun da ana kuruluş nedeni ve maddelerinin temelini oluşturmaktadır.
Yani, bir taraftan Ekonomik olarak kalkınabilmek için planlar ve projeler üretilip halkın refah seviyesinin yükseltilmesi için çalışmalar yapılırken, aynı zamanda sosyal - kültürel olarak da müspet ve modern eğitim için çalışmalar yapılması gerekliliğinden bahsetmektedir. Bunlar kamu yararına bir birinden ayrılmaz önemli ögelerdir.
Vali ve kaymakamların bulundukları bölgelerde Asayiş ve Güvenliği sağlama ve yönetme görevi Devleti temsil etme yetkisi içinde değerlendirilir. Devleti temsil etme yetkisi ise İllerde ve İlçelerde Vali ve Kaymakamlar tarafından kullanılacak yetkilerdir.
Cumhuriyet Bayramlarında veya diğer Milli bayramlarda Merkezi Hükümetin dışında Devleti Temsil etmek görevi sadece Vali ve Kaymakamlara verilmiştir ve bu vesile ile temsiliyet bakımından törenlere bizzat başkanlık etmek ve tebrikleri kabul etmek Vali ve Kaymakamın zorunlu görevidir
Ayrıca; Merkezi Hükümet Teşkilatı Araştırma Projesi (MEHTAP) diye adlandırılan Taşrada bölge ve yörelerine göre değişkenlik gösteren farklı projelerinin uygulanması ve görev dağılımları yine Vali tarafından yetkili kurullar veya birimlere tevdi edilir.
Bütün buraya kadar her şey çok normal olmakla birlikte, Vali’lerin aslında ve doğal olarak ne kadar kapsamlı yetkilere sahip olduğunun ayrı bir göstergesidir.
Yeni kabul edilen “Valilik ve Kaymakamlık Birimleri Teşkilat, Görev ve Çalışma Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”’te bir bölümünde ;
“Valiler, kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hallerde, 15 günü geçmemek üzere İldeki belirli yerlere girişi ve çıkışı kamu düzeni ya da kamu güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişiler için sınırlayabilecek .” denilmektedir.
Yani Sayın Vali, kendisine verilen istihbaratın doğru veya yanlış olduğunu teyit ettirmek gereği duymadığı hallerde, doğruluğuna veya yanlışlığına bakılmaksızın sakıncalıdır diye birilerini kendi İl’ine almayabilir.
O’nu özgürlüğünden ,evinden, işinden ,her şeyinden mahrum edebilir.
Ya da Vali isterse her hangi bir nedenle İl’ine giriş çıkışları kapatıp basının bilgi ve haber alma-aktarma işlemini askıya alıp, ülkenin ve dünyanın gözünden uzak istediği her kesime istediği işlemleri yapabilir ve bütün bunlardan kimselerin haberi olmayabilir.
Gelelim konunun daha vahim, daha hassas ve enteresan kısmına;
Bilindiği üzere Sayın Cumhurbaşkanı devletimizi en üst düzeyde temsil etmekle birlikte, aynı zamanda yeni Hükümet Sisteminde icracı Hükümetin başı ve yine aynı zamanda Ak parti Genel başkanı olma sıfatını da taşımaktadır.
Bu enteresan yönetim biçimi ve tablo sadece Ak Parti için geçerli olmayıp, artık yeni bir sistem olarak ileride ülkemizde genel seçimleri kazanabilecek ve hükümet olabilecek başka partiler için de geçerli olacaktır.
Ak Parti’nin doğal olarak her İlde parti başkanları vardır. Siyasi Partiler Kanunu’na göre parti İl başkanları partilerinin ve genel başkanlarının da temsilcileridirler.
Yeni kabul edilen Yönetmelikte;
Değişiklikle yönetmeliğe "Temsil" başlıklı "Vali ilde devletin ve Cumhurbaşkanının temsilcisi ve idari yürütme vasıtası; Kaymakam ilçede Cumhurbaşkanının temsilcisi ve idari yürütme vasıtasıdır." maddesi eklendi.
Şimdi bu maddeye göre Valiler Cumhurbaşkanını temsil ederler. Yani İllerde Cumhurbaşkanının emir ve talimatlarını uygulamakla görevlidirler.
Bu durumda temsiliyette çok başlılık oluşmaktadır ve kavram kargaşasına yol açmaktadır.
Türkiye siyasi geleneklerinden biliyoruz ki, Hükümet partisinin İl başkanları kendilerini o bölgenin adeta devlet yöneticisi gibi görürler ve hareket ederler. İl başkanı Parti Genel Başkanının o İldeki en büyük ve en yetkili temsilcisidir.
Bu durumda ; İl başkanı doğal ve haklı olarak “ Partinin ve Hükümetin İl başkanı benim ve Sayın Cumhurbaşkanını ben temsil ederim” diyecektir.
Diğer taraftan yeni yönetmeliğe göre ; İl Valisi haklı ve doğal olarak İl başkanına dönüp “ arkadaş artık sen temsil edemezsin, yeni yönetmeliğe göre Sayın Cumhurbaşkanını ben temsil edeceğim, Çünkü; bu İl’in Valisi benim.” Diyecektir ve çok haklıdır.
Daha da kötüsü; Valiler artık hükümetin ve hükümet eden partinin O İldeki temsilcisi sıfatına girecektir ki, bu da devlet ve hükümet eden partinin iç içe girmiş olduğu anlamına gelecektir.
Yani Parti Devleti.
Türkiye daha önce buna benzer bir örnek yaşamıştı. 1923-1945 yılları arasında 23 yıllık bir parti devleti ve iktidarı.
CHP’nin 1931 yılında yaptığı kurultayında, yapılan tüzük değişikliği ile Parti örgütünün hükümet ile işbirliği yapması kabul edilmişti.
1935 yılındaki kurultayında ise partinin tüzüğü yenilenerek 97. Maddesi,
“Partinin hükümetle temas mevzuları lüzumlu görülürse, Umumi Reislik Divanı’nın tasdik edeceği bir talimatla tespit edilir” şeklinde değiştirildi
Böylece İçişleri Bakanı parti genel sekreteri, Valiler İl başkanı, umumi müfettişler parti örgütü müfettişi oldu.
CHP Genel Başkan Vekili ve Başbakan İsmet İnönü 18 Haziran 1936 tarihinde yayınladığı genelgeye “Vilayet ve özel idarelerle, belediyeler ve parti örgütü kaynaştırılmıştır” yazarak İçişleri Bakanının parti genel sekreteri, Valilerin İl başkanı olduğunu kamu kurum ve kuruluşları ile paylaştı.
İsmet İnönü bu genelge ile devletin ali menfaatleri ve daha güçlenmesi için CHP örgütleri ile hükümet arasındaki bağı güçlendirmek için sıkı bir işbirliğine karar verildiğine vurgu yapmıştır.
Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya 19 Haziran 1936 tarihinde bakanlara ve milletvekillerine birer yazı göndererek 18 Haziran tarihi itibari ile İçişleri Bakanlığının yanı sıra CHP genel sekreterlik görevine başladığını haber veriyordu.
Daha sonraları Ekonomik ve sosyal yaşama dair zorlukların baş göstermesi ve Dünyanın Türkiye’ye bakışının değişme ihtimaline dair baskılar sebebiyle Atatürk tarafından her ne kadar bazı partiler kurdurulmuş ise de çeşitli sebepler bahane edilerek yeniden kapatılmış ve 1946 yılı ocak ayında Demokrat Partinin kuruluşuyla nispeten çok partili hayata geçilmiştir.
Şimdi; doğal olarak düşünülmesi gereken şey, bu son çıkan yönetmelikle Hükümetin partisi ile Devlet yönetim sisteminin ve kademelerinin birlikte uyumlu çalışabilmesinin yolunun açılabilmesi için bir hazırlık mı yapılıyor?
Tarih tekerrür ediyor olabilir mi ?
Kaynak : Erhan KÖKSAL ODTÜ Öğ.Ü.
Uluslararası Politik Araştırmalar Dergisi
( Not:CHP’nin Tek parti iktidarına yol açan dönemin kendine münhasır nedenleri, yeni cumhuriyetin durumu, Kurdurulan ve kapatılan Siyasi Partilerin sebep-sonuçları başka bir yazıda irdelenebilir.
Bu Haber 900695 Defa Okunmuştur