KARAR Gazetesi'nin, Ünlü Hukukçu Yazarı Taha Akyol, bugün ki makalesinde Geçerli ve Geçersiz oyların sayımı için alınan "çifte standartlı" YSK Kararlarını değerlendirerek; YSK'ya sordu;
"Hukuken, bir parti'nin ve adayın kazanma lehine olabileceği gerekçesi ile kararlar nasıl alınabilir diye sordu..
Taha Akyol, Karar Gazetesinde ki "SAVAŞ MI, SEÇİM Mİ?" başlıklı köşe yazısında şunları vurguladı;
"Seçim sonuçlarına itirazlar tabiidir, normaldir; sorun bu itirazlar karşısında Seçim Kurullarının takındığı tavırdır, bir…
İkincisi, üslup ve davranışlarda bir kere daha kendini gösteren siyasi kutuplaşmadır.
Siyasi tarihimizde seçimlerin pek çoğu normaldir ama normal dışı özellikleriyle hafızalarda yer etmiş seçimler de vardır
31 Mart seçimleri oyların günlerce yeniden sayılmasıyla hafızalarda yer edecek...
Bir hukukçu olarak çok sayıda itiraz başvurusu yapılmasını normal bulurum, fakat...
Kamu oyunu aydınlatmak
Bu seçimlerin benim hafızam yer alacak “hukuki” bir özelliği var: İktidarın yeniden oy sayımı talebiyle yaptığı başvuruları kabul eden ilçe seçim kurallarının yazdıkları şu gerekçe,
“Geçersiz oyların, itiraz eden AK Parti ve seçime katılan Büyükşehir Belediye Başkanlığı lehine olabileceği, bu sebeple geçersiz oyların tüm sandıklar itibariyle yeniden incelenmesi uygun görülmüştür”
Diyelim ki, tamam; iptal edilmiş oyların “falanca partinin lehine olabileceği”düşüncesi, oyların yeniden sayılmasının gerekçesidir...
Fakat bu gerekçe muhalefetin başvuruları için niye uygulanmadı?
YSK kamu oyunu aydınlatmalıdır: Muhalefet partilerinin ‘yeniden sayım’ isteyen başvurularını da “bu partinin lehine olabilir” gerekçesiyle kabul ettiğiniz bir kararınız var mı?
İlçe ve il seçim kurullarının kararı var mı?
YSK’nın yerleşmiş içtihatlarında, yeniden oy sayımı için “bu partinin lehine olabilir” şeklinde bir gerekçe var mıdır?
Kanun “gerekçe ve delil” olmasını şart koştuğuna göre, “bu partinin lehine olabilir” gerekçesinin “delil”i nedir?
Bu tablo hukuka güven sağlar mı?
Zihin karışıklığı
İptal edilmiş oylar ciddi şüphe halinde elbette sayılmalı. Medyada İstanbul seçimleri hakkında akıl almaz “uluslararası komplo” kurguları uydurulduğuna göre, dürüst bir yeniden sayım elbette yapılmalı, kim kazandıysa tartışmasız belli olsun.
Bu noktada, kamu oyunda karıştırılan bir konu var: Maddi hata niteliğindeki “11 bin oy”un Binali Yıldırım lehine, “4 bin oy”un da İmamoğlu lehine düzeltilmesi...
Bu maddi hata 4 Nisan Perşembe günü düzeltildi ve bu düzelme yapıldıktan sonra İmamoğlu 19 bin oy öndeydi.
Maddi hata ile hiç ilgisi olmayan “oyların yeniden sayımı” ayrı bir konudur bu satırlar yazılırken farkın 17.900 olduğu söyleniyordu.
Elmalarla armutları karıştırmamak lazım.
Kutuplaşmanın psikolojisi
Kutuplaşma ve komplo duygusu öyle güçlü ki, her seçimde olabilecek maddi hata ve yeniden oy sayımı konuları derin bir kuşkuyla karşılanıyor.
Hele şu “belediyede çalışıyoruz, bunlara nasıl hizmet edeceğiz!” sözü yok mu?
Bunu elbette tek kişi söyledi ama İmamoğlu’nun kazanmasını “uluslararası komplo” gösteren zihniyetin bir tezahürü: İstanbul belediyesi “uluslararası komplo”nun işgaline uğramışsa, ona nasıl hizmet edilirmiş?!
Bu kafayla bakınca, seçim Kanunu’ndaki kuralların ne hükmü kalır?!
Dahası, belediye çalışanlarının maaşları, muhalefete oy veren vatandaşların da vergileriyle karşılanmıyor mu?
Hele bazı seçilmişlerin “oy vermeyene belediye hizmeti yok” şeklindeki laflarına ne demeli?
Belediyeler o vatandaşlardan vergi almıyor mu?!
Görüyor musunuz, “vatandaşlık” kavramı ve hukuka güven nasıl tahrip oluyor?!
Başkan ve Meclis farklı olursa
Siyasi temsil kurumlarında farklılıkların, çoğulculuğun olması tabiidir. İşte ABD ve Fransa’da sık sık cumhurbaşkanı bir partiden yasama meclisleri başka partilerden oluyor.
Tartışma, müzakere ve uzlaşma ile devlet işlerini yürütüyorlar.
Belediye bakanı bir partiden, Belediye Meclisi başka partilerden olabilir elbette.
Demokratik terbiye birbirini engellemeyip aynı tartışma, müzakere, uzlaşma yoluyla belediye hizmetlerinin yürütülmesini gerektirir.
Hiç birimiz unutmayalım, çağımızda devlet kurumunun temelinde “vatandaşlık”kavramı vardır; hak ve yükümlülükler bu kavrama dayanır.
Devletin kendisi de nihayet “en lüksek hukuki kurum”dur.
Aman dikkat, siyasi kutuplaşma devletin temelindeki kavramları, devletin iskeleti olan yargı ve YSK gibi hukuki kurumları aşındırıyor!
Biraz itidal, biraz siyasi olgunluk... Savaşmıyoruz, seçim yaptık, şimdi oyların sayımını yapıyoruz.
Bu Haber 538516 Defa Okunmuştur