NAMIK KEMAL ZEYBEK yazdı
O şimdi TBMM Başkanı. MTTB Başkanlığı da yapmıştı. Birlik Vakfı Başkanlığı da var. Kültür Bakanlığı da yaptı. Kendisini tanırız, dindardır, İslamcıdır. İslam onun için sadece din değil aynı zamanda ideolojidir. İnançlarında samimidir. Düşüncelerini açıklarken engel tanımaz. Şimdi de zaten engel yok. Arkadaşları, hatta yetiştirdikleri iktidarda. Kendisi de koskoca Başkan. Kimden çekinecek ki?..
Ne dedi İsmail Kahraman?
“Laiklik Anayasada yer almamalı din yer almalı… Zaten bu Anayasa da dindar bir Anayasa’dır. Diyanet İşleri Başkanlığı bu Anayasada yer alır, din dersleri zorunlu ders olarak düzenlenmiştir” dedi.
Söyledikleri yanlış mı?
Şöyle de diyebilirdi ve o zaman daha doğru olurdu: “Diyanet İşleri Başkanlığının devlet içinde Anayasa kurumu olarak yer aldığı, din derslerinin zorunlu dersler arasında olmasının düzenlendiği bu Anayasa da laiklik yazılsa ne olur yazılmasa ne olur varsın kaldırılsın”
Elbette Kahramanın niyeti bu değil; laiklik ile bağdaşmayan düzenlemelerden değil laiklikten şikayetçi. İstediği Türkiye’nin Din Devleti olmasıdır.
İsmail Kahraman Din Devleti istiyor. Bu besbelli. Biz ise Din ve Devletin gerçek anlamda birbirinden ayrılmasını istiyoruz. O dindar olduğu için Din Devleti ister, biz ise Dini de Devleti de yozlaşmaktan korumak için ve inançlara duyduğumuz saygıdan ötürü tam laik bir Anayasa istiyoruz. Bakış açımız arasında derin bir ayırım var.
Laiklik sözünün yer aldığı bu Anayasa ve bu Anayasa ile kurulan Anayasa düzeni laik midir? Hayır değildir.
Neden?
Çünkü Türkiye’de yaşayanların bir bölümünün din inancını toplumun tamamına dayatmak amacı güden zorunlu din dersleri bu Anayasada yer alır.
Çünkü bu Anayasada, bazı erkek Müslümanların toplu namaz kılmalarına yardımcı olsunlar diye imam adı verilenlerin kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı Anayasanın koruması altındadır. Bu kurumun bütçesi 3-4 bakanlığın bütçesinden daha fazladır. Diyanet İşleri Başkanlığı, din anlayışına inanmayanların da verdiği vergilerle yüksek aylık alanların kurumudur. Caferiler, Aleviler, dinlere inanmayanlar, başka dinden olanlar vergi verirler ve bu vergilerden Diyanet bütçesi payını alır ve bundan rahatsızlık duymazlar. İşte onların din anlayışı budur.
Belli bir din anlayışının din adamlarını yetiştirmek amacıyla kurulan ve kızları da kabul ederek daha başından adıyla yalancılık yapan İmam Hatip Okulları da kamu bütçesinden beslenir. Kimse “siz hiç kız imam gördünüz mü?” diye sormaz.
Aslında ne Anayasa laiktir ne de Anayasa düzenimiz.
Ama anlaşılan İsmail Kahraman’a bu kadarı yetmiyor daha fazlasını istiyor.
Daha fazlası ne olur? Sünni Şeriat Devleti mi?
İsmail Kahraman onu da isteyebilir. Korkacağı bir durum olmayabilir. Ama ya gerçekten Şeriat Devleti olursa ve söz gelimi UKUBAT (ceza hukuku) hükümleri uygulanmaya konulursa ne olur?
Olacaklar çok ilginç olurdu. İktidar yetkililerinden kimileri ellerinden kimileri de hem ellerinden hem de ayaklarından ve başlarından yoksun olurlardı.
Neden mi söz ediyorum…
Hırsızın elinin kesilmesini, fesatçının, budanarak öldürülmesini düzenleyen İslam Ceza Hukukundan…
Hırsızlığın ne olduğu belli de gelin şu fesat’ı açıklayalım: Suriye’yi karıştırarak düzeni bozan ve yüz binlerce insanın ölümüne, milyonlarcasının yurdunu terk etmesine yol açan fesat var ya ondan söz ediyorum. Siz Esat’ı bırakın da asıl şu fesat’a bakın. ÖSO diye başlattığınız teröristlerin arkasından doğanlara…
İsmail Kahraman Hukukçudur ve UKUBAT’ı iyi bilir. Bir sorsun bakalım çevresine hırsızın cezasını düzenleyen Kur’an 5/38, fesatçının cezasını düzenleyen Kur’an 5/33 konusunda ne diyecekler? Yine de Şeriat Devleti isteyecekler mi?
Bu Haber 1241470 Defa Okunmuştur