DR. NİLGÜN GÜLENBAY yazdı
(CHP İktidar Hakereti Genel Sekreteri)
AZİZ SANCAR’IN, CUMHURİYETE VE ATATÜRKE VEFA BORCU
Çok değerli ,saygıdeğer bilim insanımız Aziz Sancar’la ilgili Cumhuriyet gazetesinde Orhan Bursalı’nın 26 ağustos 2018 de başlayan 3 gün süren bir yazı dizisi yayınlandı. Aziz Sancar bu yazı dizisinde “Ülkeme küsüm, siyasi gelişmelerden , bölünmüşlükten dolayı derin bir üzüntü duyuyorum, bu nedenle Türkiye’ye gelmek istemiyorum” demiştir.
Aziz Sancar, 2015 yılında kazandığı Nobel madalyasını Anıtkabir’e armağan etmiş, o dönem yapılan törende “Bu madalyayı Atatürk’e , Atatürk’ün silah arkadaşlarına ve Cumhuriyeti kuranlara vefa borcumu ödemek için hediye ediyorum” demiştir.
“Neden Anıtkabir’e hediye ediyorsunuz?” sorusuna da “Bu Nobel’i ülkemin gençlerine adıyorum, bu Atatürk’ün ve Cumhuriyetin madalyasıdır. Madalyayı Atamızın adına aldım. Ataya aittir ve yeride Atanın yeridir.” cevabını vermiştir.
Kuşkusuz Nobel ödüllü değerli bilim insanımız Aziz Sancar bu davranışıyla, milletimizi onurlandırmış ve sevindirmiştir. Cumhuriyetimizin kurucusu başta yüce önder Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, bütün şehit ve gazilerimize karşı vefalı bir davranış sergilemiştir.
Ancak “Ülkeme küstüm” söylemi düşündürücüdür. Böyle bir söylem, kanımca aydın sorumluluğu ile bağdaşmamaktadır. Bir ülkenin aydınlarının parlak, gelişmiş, bilgi, bilinç ve duygu dünyalarını doğup büyüdükleri ülkenin geri kalanıyla paylaşmaları gerektiğine inananlardanım. Kendisi uluslararası değerli bir bilim insanıdır.
Elde ettiği başarılar ile sadece ülkemizin vatandaşı değil bir Dünya vatandaşıdır. Ancak kanımca, madalyasını Anıtkabir’e hediye ederek ülkesine olan vefa borcunu tümüyle ödeyemez.
Türkiye Osmanlı döneminde sanayi devrimini ıskalamıştır. Daha sonra Cumhuriyet döneminde bir türlü üniversitelerinde gelenekçi düşünceden kurtulup, özgür düşünce temeline dayanan bilimsel düşünce ortamını yakalayamadığı için teknoloji tüketiminde oldukça ilerleme kaydetmesine rağmen bu konuda üretici olamamış, dijital devrimi de ıskalamıştır. Şu anda dünyada sanayi 4.0 devrimi yapılırken onu da ıskalama aşamasındadır.
Aziz Sancar’ın Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetini aklın ve bilimin yolunda çağdaşlaştırma ve uygar ülkeler seviyesine çıkartma idealini tam olarak anladığına ve içselleştirdiğine hiçbir kuşkum yoktur.Ancak eğer Atatürk’ü anlıyorsa ve onun ideallerine sahip çıkıyorsa doğduğu ve yetiştiği topraklara küsme lüksü yoktur.
Çünkü öncü lider Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı askeri olarak Osmanlının son dönemlerinde, bizzat yaşadığı ve tanıklık ettiği pek çok olumsuzluğa, vefasızlığa, başta padişah olmak üzere, makam sahiplerinin kendi sığ emelleri için her karışı sehit kanıyla sulanmış cennet vatanımızı düşmanlara peşkeş çekmelerine rağmen bu ülkeye küsmemiştir.
Mustafa Kemal Atatürk Osmanlı askeri sıfatıyla Kafkaslarda, Çanakkale’de , Suriye- Filistin cephelerinde vatan savunması için maddi yetersizlikler ve açlık olduğu halde, düşmanla göğüs göğüse çarpışmış, zaferler kazanmıştır.Tüm bu fedakar çabalarına, askeri başarılarına rağmen Osmanlının başındaki makam sahiplerinin, ülkeyi Düyunu Umumiye ile yabancılara nasıl sömürttüklerine tanıklık etmiş, yine ittihatçıların kendi kişisel hırsları için hasta adam Osmanlıyı nasıl 1. Dünya Savaşına sürüklediklerini görmüş, en sonunda Osmanlının topraklarının Mondros ateşkes anlaşması ve Sevr anlaşması ile emperyalist devletlerce paylaşılmasına tanıklık etmiştir.
Tüm bunlar Yüce Önderi küstürmek yerine halkına ve vatanına daha çok sahip çıkmasına neden olmuştur. Yüce Allah’ın kendine verdiği bütün ömrü, gücü ve yetenekleri vatanının, milletin özgürlüğü mutluluğu ve uygar zengin halklar seviyesine yükselmesi için kullanmıştır.
Aziz Sancar, kuşkusuz Atatürk gibi bir asker, devlet ve siyaset adamı değildir.Evrensel değerlere inanmış bir bilim insanıdır. Kendisi o dönem bu yoksul milletin yarattığı milli değerler, fedakarlıkları sayesinde yetişmiş ve eğitim görmüş bir neslin temsilcisidir.
Parlak başarılarla dolu mutlu, hayatının bir kısmını da bu isimsiz kahramanlara borçludur. Bu nedenle değerli bilim insanımıza ülkesine küsmek yerine yaşamının kalan kısmında vatanını daha çok ziyaret etmesini ve geleceğin bilim insanı olacak gençlerimizle daha çok buluşmasını öneriyorum.
Bunun için Türkiye’de kendisinin adıyla anılan bir bilim vakfının kuruluşuna öncülük edebilir kanısındayım. Bu vakıf bünyesinde özellikle maddi imkanları olmayan yetenekli meraklı gençlerimize özgür bilimsel düşüncenin, bilimsel üretim yöntemlerinin öğretilmesine katkı sunmasının, gelecek için umut verici olduğuna inanıyorum. Kendisi yurt dışından tanıdığı yada birlikte çalıştığı çeşitli dallardaki Türk bilim insanlarını da bu çalışmalara dahil ederek gençlerimize aydınlık üretken mutlu, yaşam yolunda önemli bir yol gösterici olabilir.
Hepimiz deniz yıldızı hikayesini biliyoruz, bu ülkede kıyıya vurmuş, pek çok deniz yıldızı mevcut, onları denize atıp yaşamalarını sağlamak bizim Atamıza en büyük vefa borcumuzdur.
Bu Haber 681925 Defa Okunmuştur