Av.GÖKSEL KIRAR yazdı
CUMHURBAŞKANI HAKLI MI?
-Türkiye’nin kaymağını Çankaya, Beşiktaş, Şişli mi yiyor?
Türkiye gibi şehirleşme gelişimini tamamlamamış ve köyden büyükşehre göçün herhangi bir planlama dâhilinde kontrolünün yapılmadığı ülkelerde yerel yönetim yani belediyecilik faaliyetlerinin esasen nereye dayandığı her Türk vatandaşının malumudur.
Çok değil sadece otuz yıl öncesine kadar ülke nüfusunun yarısına yakını köy ve beldelerde yaşarken, bugün nüfusun yüzde doksandan fazlası il ve ilçelerde yaşıyor.
Bu muazzam değişimin getirdiği kentli nüfusun taleplerini Batılı ülke standartlarında karşılayacak bir belediyecilik anlayışı hiçbir zaman kimsenin önceliği olmadı.
1980’lerden bu yana belediyelerden talepler ve beklentiler, vatandaşın yani seçmenin ait olduğu sosyal tabakanın çıkarıyla şekillendi.
Belediye başkanlığını kazanan hangi siyasi parti olursa olsun, bu çıkarcı taleplere cevap vermeyi ve ona belediyenin anahtarını teslim ettiğini düşündüğü seçmenine borcunu bir şekilde ödemeyi birinci düsturu bildi.
Türk insanının aklına sadece çöplerin toplanması ya da kaldırımdaki bozuk parkenin düzeltilmesinden ibaret olduğu nakşedilen belediyecilik anlayışından bahsetmiyorum elbette.
Çöplerin toplanmasını yeterli gören sade vatandaşın yanında, belediyeye eşini dostunu, akrabayı, memleketlisini aldırmak için siyasi partisinde cengaverce savaşan partili, imar değişikliklerini bir hastanın sabahı beklediği gibi bekleyen o belediye başkanlığının candan ahbapları dün vardı, bugün de var.
Otuz yıldır devam eden bu bizden olan-olmayan yerel yönetim anlayışını sorgulamazsak, belediye-parti-ahbap taşeron şirket saadeti yarın da olacak. Ancak yarınlar için hesaba katılmayan asıl şey, sivil yaşamın gerektirdiği hizmetlerin bir lütuf olmadığını fark eden milyonlara varan kentli nüfusun, bu çıkar ilişkisine dayalı belediyeciliği artık yeterli bulmadığıdır.
Yaşadığımız yerde, mevcut belediye hizmetlerinin son on yılda hayatımıza ne kattığını ya da hayatımızda neyi kolaylaştırdığını düşündüğümüzde, hafızamızı zorlamak zorunda kalıyoruz.
Bu, ülkece yıllarca yerel seçim akşamına verdiğimiz önemin, belediyeyi kazanan partinin, geçen sürede ne yaptığına dair fikri takibine verdiğimiz önemden daha fazla olmasındandır.
Ya insanı merkeze alıp, ihtiyaç sahiplerine reklam kaygısı olmadan yardımını yapan, genç nüfusunu küçük yaşta spora yönlendirecek altyapı tesislerini hazır eden, kreşini, yeşil alanını, engelli vatandaşının hayatını kolaylaştıracak asgari hizmetleri aksatmayan, öğrencisini mağdur etmeyen, beraberce yaşamanın en güzel yanı olan sosyal etkinlikleri bir şarkıcının konserinden ibaret sanmayan, iklimi ve tarihi eserleriyle barışık yerel yönetim anlayışıyla yani sosyal demokrasinin sokağa birebir dokunmasıyla devam edecek ve büyüyecek bir yerel yönetim anlayışı, ya da bir yerin seçimle kazanılmasını bile bir kalenin alınması ya da karşı tarafa kaybedilmesi sığlığıyla yorumlayan ve kaybetmeye mahkum bir siyasi anlayış belirleyecek gelecek yıllarımızı.
Yazının başlığına gelecek olursak; Türkiye’nin kaymağını yiyen elbette Şişli, Beşiktaş, Çankaya değil. Görece refah düzeyinin yüksek olduğu bu ilçelerimizde, Türkiye’nin geri kalanında olduğu gibi, sabah hava aydınlanmadan işine koşturan yüzbinler, namus ve emekleriyle hayatlarını kazanırken ülkelerine belki de en yüksek katma değeri sağlıyorlar.
Ne var ki yıllarca bu ilçelerimize kurtarılmış bölge muamelesi yapmamız, hizmetlerin sorgulanmasına müsaade etmeden buraları ele geçiremezler mantığıyla hareket etmemiz, ortadaki küçük bir ayrıntıyı gözden kaçırmamıza sebep oldu.
Milyonların yaşadığı ve her biri birçok ilden kalabalık bu ilçeler aynı zamanda büyük bir rant kapısıydı. O ilçenin insanı için değil, başka çıkar hesaplarıyla birilerini zengin etme üzerine kurulu bu rant kaygısını, “buraları da bizimkiler yesin” anlayışıyla savunanlar ve bundan pay alanları maalesef CHP içinden tamamıyla söküp atmak mümkün olmadı.
Tam tersine bu anlayış, AKP iktidarını demokratik seçimle sarsmanın en kuvvetli argümanını seçmen nezdinde al birini vur ötekine noktasına getirmiştir.
İstisnai örnekler var elbette, yerel yönetimi bir ticari şirket anlayışıyla değil, hiçbir ayrım gözetmeksizin seçmene hizmet için yürüten, mimarisini ve diğer hizmetlerini yandaş şirketlerin insafına peşkeş çekmeyen belediyeler ülke insanından bunun ödülünü zaten her yıl binlerce yerli turist çekerek almaktadırlar.
Şişli’yi yıllarca sosyal demokratlığı kendinden menkul bir başkana emanet ettikten sonra soyadından başka bir ağırlığı olmayan birine teslim etmek, Beşiktaş’ı İstanbul sermayesini memnun etmek dışında başka bir kaygısı olmayan birinin ellerine bırakmak, İzmir Belediyesi’ndeki hizmet kabızlığını Atatürkçülerin kalesi uyanıklığının arkasında gizlemek ya da dikensiz gül bahçesi Çankaya’yı eleştirilerden muaf tutmak ancak yukarıda bahsettiğim anlayışın, yani eskimiş, korkak ve sadece kendini uyanık sanan bir siyasi dünyanın ısrarla devamıdır. Bu dünyayı değiştirmeye mevcut CHP üst yönetiminin ise ne gönlü vardır ne de bunu gerçekleştirecek siyasi algıya sahiplerdir.
Türkiye’yi yönetecek iddia ve enerjiniz yoksa ve üç beş belediyeye sahip olmak size yetiyorsa, siyasal İslam gün gelir yıllardır kafanızı gömüp saklandığınız mahallelerinizin kapısını çalar. Sizin yıllardır kaymağını afiyetle yiyip elinizde tuttuğunuz yerleri, varoluşunu inşaat ve rant ekonomisine borçlu bir siyasi iktidar size bırakır mı sandınız?
Bu Haber 575178 Defa Okunmuştur