İYİ Parti Medya ve Propagandan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Gaziantep Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ, yaptığı açıklamasında Taner Akçam'a çok sert tepki gösterdi.
Akçam'ın, kısa süre önce vefat eden emekli Büyükelçi Ömer Engin Lütem hakkında yazdıklarını eleştiren Özdağ, "Şerefli bir Türk büyükelçisinin arkasından söylediği yalanlar üzerine Taner Akçam’a sadece hak ettiği cevabı verdiğimi düşünüyorum" dedi.
Akçam için "İnsanın bu kadar yalan söyleyebilmesi için sadece yalancı olması yetmez, halüsinasyonlar gören bir insan olması lazım" ifadelerini kullanan Özdağ'ın açıklamaları şöyle,
"TANER AKÇAM YALAN SÖYLÜYOR"
"Taner Akçam’ı Türkiye sözde Ermeni soykırımı ticaretinin tacirlerinden birisi olarak tanır. 12 Eylül öncesinde Türkiye’de terör sürecinin planlayıcılarından olan bu adam, sonra Almanya’ya kaçmıştır. Ermeni kökenli olmasından dolayı, Almanya tarafından sözde soykırım ticareti sürecine dahil edilmesi zor olmamıştır.
Akçam, o günden bugüne değin Türk milletinin tarihine ve bugününe hakaret etmeye devam etmiştir. Aslında Akçam gibi bir adam ile ilgili yazı yazmaya hiç değmez. Ancak çok kısa bir süre önce vefat eden emekli büyükelçi ve değerli dostum Ömer Engin Lütem ile ilgili yazdıklarını okuyunca bu yalanlara gereken cevabı vermeyi, hem Ömer Engin Lütem’e hem de bütün Ermeni çeteleri tarafından katledilen insanlarımıza karşı bir borç hissettim. Şerefli bir Türk büyükelçisinin arkasından söylediği yalanlar üzerine Taner Akçam’a sadece hak ettiği cevabı verdiğimi düşünüyorum.
Ömer Engin Lütem’i ben ASAM başkanı iken Dışişleri Bakanlığı’ndan emekli olduktan hemen sonra tanıdım. Ermeni çetelerinin cinayetlerinin başlaması üzerine Dışişleri Bakanlığı’nda bu konu ile ilgili ilk çalışmaları başlatmış olan diplomattı. O günlerde ASAM’da Ermeni Araştırmaları Enstitüsü adlı bir enstitünün kuruluşu ile ilgili çalışmalar yapıyordum.
Sayın Lütem’e bu enstitünün başkanlığını önerdim. O da kabul etti. Ve birlikte çalışmaya başladık. Kendisini yakından tanıma imkanı buldum. Büyük bir vatansever, çok iyi bir diplomat ve çok geniş bir kütüphaneye sahip bir entelektüeldi. Olağanüstü soğukkanlı ve tam bir beyefendi idi. Özel kütüphanesindeki istihbarat ve istihbarat tarihi bölümü beni hep kıskandırmıştır.
Sanıyorum benim kütüphanemden daha zengin tek kişisel istihbarat kütüphanesi Ömer Engin Lütem’e aitti. Ömer Bey ile birlikte birçok çalışmayı gerçekleştirdik. Benim ASAM başkanlığından ayrılmam sonrasında da görevinin başında kaldı. ASAM’ın kapanmasından sonra Ermeni Araştırmaları Enstitüsü çalışmalarını, Avrasya İncelemeleri Merkezi adını alarak sürdürdü.
Ricası üzerine bu süreçte kendisine seve seve bazı yardımlarım oldu. Uzun yıllar Avrasya İncelemeleri Merkezi başkanlığından sonra görevini bir başka emekli büyükelçimize devretti. Ancak duyduğum kadarı ile her gün işe gitmeye devam etti. Onlarca gencimizi Ermeni sözde soykırımı konusunda bilimsel mücadele için yetiştirdi. Onlarca çalıştay düzenledi. Yüzlerce sayfa yazdı. Dergiler ve kitaplar çıkardı.
Özetle, Türk Milletinin hukuku için savaştı. Hayatını Ermeni sözde soykırım yalanı ile mücadeleye ayıran bir Türk diplomatını birkaç gün önce kaybettik. Ömer Lütem’in vermiş olduğu bilimsel mücadele Taner Akçam’ın canını öyle yakmış olmalı ki, rahmetli büyükelçi ile ilgili Facebook sayfasına aşağılık yalanlarla dolu bir yazı yayınlamış. Hayatı boyunca Ermeni sözde soykırımı yalanını söyleyerek karnını doyuran bu adamın başka ne yazması beklenirdi zaten. Önce Tamer Akçam’ın yalanlarını bir tek satırına dokunmadan aşağıda veriyorum,
“Devletin, Ermeni Soykırımını Resmi Olarak İnkar Politikalarının Resmi sorumlularından, Emekli Büyükelçi Ömer Engin Lütem, uzun bir hastalıktan sonra, vefat etmiş. Tuhaf bir duyguya kapıldım. Kendisini 2000 yılında "tanıdım". Aralarında Ümit Özdağ'ın da olduğu bir grup ile birlikte, Almanya'da Ermeni soykırımı üzerine yaptığımız ilk konferansı basmıştı. Bu baskından önce, Hürriyet Gazetesi öncülüğünde iki haftaya yakın bir süre devam eden bir nefret kampanyası organize edilmişti. Kelimenin gerçek anlamı ile "kellelerimiz" basılmış ve "hain" olduğumuz ilan edilmişti.
Konferansın yapıldığı binaya, bir grup saldırganla birlikte zorla giren Ömer Engin Lütem sonra zorla bir konuşma da yapmıştı. Saldırganlar "nerede o adam, nerede o adam", diye beni arıyorlardı. Saklanmak zorunda kaldım. Alman polisi saldırganları binadan çıkardılar. Evet, Ömer Engin Lütem adını her duyduğumda bu saldırgan, fanatik kişi aklıma gelirdi. Ölüm haberi üzerine bu anımı paylaşayım dedim. Ve de ne diyeyim; "Rabbim neyi uygun görürse..."
Akçam’ın yalanları burada bitiyor. Akçam’ın da yazdığı gibi bahsedilen konferansta bende vardım. Konferans 3-5 Mart 2001 tarihleri arasında Almanya’da Müllheim şehrinde Protestan Akademisi tarafından düzenlenmişti. Ömer Engin Lütem Bey ile birlikte katılmıştık. Ancak başka isimler de vardı. Halil Berktay ve Fikret Adanır aklımda kalan isimlerdi. Hatta Halil Berktay’ın mükemmel bir İngilizce ile sonuçlarına katılmamak ile birlikte oldukça dengeli bulduğum bir konuşma yaptığını hatırlıyorum.
Konferans çok medeni bir havada başladı ve sona erdi. Bir ara Taner Akçam yanıma geldi ve “Ümit Bey, birbirimizi tanıyoruz. Tanımamazlıktan gelmeyelim. Nasılsınız?” diye hatırımı sordu. Ben de teşekkür ettim ve “Siz nasılsınız?” diye cevap verdim. Teşekkür etti ve ayrıldı. Özetle, Taner Akçam’ın yazısında ileri sürdüğü her bir satır yalan. İnsanın bu kadar yalan söyleyebilmesi için sadece yalancı olması yetmez, halüsinasyonlar gören bir insan olması lazım. Akçam’ın gelmiş olduğu veya zaten bulunduğu noktadan dolayı mutlu olmadım desem yalan olur. Kendisine şifa dilemiyorum.
Aşağıda rahmetli büyükelçim Ömer Engin Lütem’in Ankara’ya döndükten sonra yazdığı konferans ile ilgili değerlendirmeyi vererek yazımı bitirmek istiyorum. Allah rahmet eylesin. Rahat uyu büyükelçim. Hayatını adadığın Türk Milleti’nin onurunu ve tarihini savunma mücadelesi emperyalizmin kiralık ajanlarına ve zayıf politikacılara rağmen devam edecek.
“3-25 Mart 2001 tarihlerinde Almanya’da Mülheim şehrinde Protestan Akademisi tarafından Tarihin Ağır Yükü: Türk-Ermeni diyaloğu için bir Deneme" başlığı altında bir konferans düzenlendi.
Konferansa katılan Halil Berktay, Fikret Adanır, Taner Akçam, Elçin Kürşat-Ahlers ve Rıdvan Akın gibi Türkler, esas itibariyle Ermenilerle aynı olan görüşlerini dile getirdikleri bu toplantıya, bir diyalogdan ziyade bir monolog havası hakim oldu. Gerçek bir diyalog için 1915 olaylarının soykırım olmadığını düşünen kişilerin toplantıya çağrılmaları gerekirdi. Çok küçük bir zümre hariç Türkiye’nin tamamına yakın kısmı Ermenilerin soykırıma uğradığına inanmadığından, böyle kişi veya kişileri bulmak zor değildi.
Konferansa katılan Ermenilerden R. Hovannisian soykırımın yeterince ispatlandığını o itibarla bu konuyu görüşmeyeceğini ileri sürüp diyaloğa kapıyı kaparken, Bayan Lorna Touryan Miller Diaspora Ermenilerinde üçüncü kuşakta dahi bir travma olduğunu ileri sürdü. Oysa üçüncü ve dördüncü kuşak Diaspora Ermenilerinin Türklere karşı beslediği kin ve intikam hisleri, dedelerinden değil; kilisede, okulda ve Ermeniler arası faaliyetlerde devamlı olarak beyinlerin yıkanmasından ileri gelmektedir.
Bu nedenle Diaspora Ermenilerinin bir Türk- Ermeni diyaloğuna olumlu katkıda bulunmaları olanağı yoktur. Oysa, özellikle Ermenistan’ın bağımsızlığa kavuşmasından sonra, bu diyalog bir zorunluluktur.” Ömer Engin Lütem"
Bu Haber 880351 Defa Okunmuştur