GÖKTÜRK TUNÇTÜRK yazdı
Öncelikle şunu vurgulayalım.. Gerçekten bu işin şakası veya hafife alınma tarafı asla yok.. Bırakın Türkiye’yi, görünmeyen bir virüs dünyayı dize getirdi, tıbbı bile çaresiz bıraktı..
İnsanlar ağaçtan yapraklar dökülür gibi ölüyorlar..
Açıkçası dünya; “Lokman hekimini” arıyor…
Yani olağanüstüden öte, çaresi olmayan bir salgın afeti yaşıyoruz..
Bu bela ile mücadele ederken, “sen, ben, o, şu siyasi parti, bu siyasi parti, şu lider, bu lider” tartışmasına hatta kavgasına girerek zaman kaybetmek, tek kelime ile insanlığa ihanettir.
Milyonlarca işyeri kapatıldı, ekmeğini günlük kazanan milyonlarca insanımız evinde çaresizce mahsur kaldı.. Ekmek alçak parası bile yokken bizim ülkenin yöneticileri maalesef; “senin bağış kampanyan, benim bağış kampanyam” kavgası yapıyorlar ve halende mağdur olmuş insanların kapısını maalesef yardım eli çalmamıştır..
Zamanı böyle harcıyorlar işte..
Coronayı bırakın, bizim içimize partizanlık virüsü işte işlemiş, gözümüzü karartmış, vicdanlarımızı köreltmiş..
Partizanlık inadına evlerinde aç, sefil kalan insanlarımızın “imdat” feryadı bile duyulmuyor… Maalesef ..
Ve dünyada bu mücadelede sadece bizde partizanlık kavgası var…
Şimdi bu haldeyken biz Türkiye olarak virüs belasını nasıl alt edeceğiz?
Kendimizi yiyiyoruz, insanımızın evlerinde aç kalmasına, çaresizce çırpınmasına resmen göz yumuyoruz..
Bu Allah’a reva mı? Bu siyasi hesaplaşma veya siyasi tedirginlik neden?
BELEDİYELER “ORGANİZE ÇETE Mİ?”
Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana “Yerel yönetimler” olarak anılan Belediyelerimiz var.. Başkanları seçilmiş kişilerdir.. Şuan ki Cumhurbaşkanımız da Belediye Başkanlığından bu makama geldi..
Yani; Belediyeler, devletin kurumlarıdır, devletin koludur, devletin elidir, devletin Hızır’ıdır..
Bu virüs belası ile mücadele ortamında; devletin hazine kasası ister dolu olsun, ister boş olsun .. İsterse AK Parti, isterse CHP, isterse MHP ve İYİ Parti iktidar olsun, mücadelede topyekun olma mantığı tektir.. Ve öylede olmalıdır..
Belediyeler de kendilerine düşen bölge hizmetlerini hızlandırarak, evlerinde mağdur olmuş insanlarımıza yardım elini ulaştırmak için çabalar sarf ettiler, ediyorlar..
Bu virüsten önce Belediyeler yoksul vatandaşlara gıda ve yakacak yardımları yapmıyor muydu? Yapıyordu.. Peki, izine gerek var mıydı? Hayır..
Neden? Çünkü Belediyelerin görevi bu ..
Başkanlar hangi partiye mensup olurlarsa olsunlar, görevleri bu.. Madem ki Hukuk Devletinde yaşıyoruz, yaslarda, anayasada görevleri açıkça yazıyor..
İşte tam bu mücadele ortamında CHP’den ve hatta AK Parti’den bazı Belediyeler kendi bölgelerinde yardımları fazlalaştırmak adına bağış kampanyası başlattılar..
Ne için?
Virüs tedbiri nedeniyle devleti eliyle evine hapsedilen mağdur insanlarımızın yardımına yetişip, birazda olsa rahatını sağlamak, psikolojisini düzeltmek için..
Tabi ekonomik durumu iyi olan insanlarımız siyaset gözetmeden Belediyelerin bu kampanyalarına destek için koştu..
Oda ne?
Kampanyanın ikinci günü İçişleri Bakanı çıkıp, bu bağış kampanyaları durdurduğu gibi, bağışların yatırıldığı Bankalara emir vererek hesapları bloke ettirip, yardımları kestirdi..
Bu da yetmedi; Belediyelere yapılan bu bağışlara el koyup, Cumhurbaşkanının başlattığı bağış kampanyasına aktardılar..
Mağdur vatandaş “yardımlar gelecek” diye tam umutlanmışken bu işe bakın eyy yüce milletim..
İçişleri Bakanı bağışları durdurma gerekçesi olarak diyor ki; “Yasa gereği izin almalılar, bunlarda almadılar.. Ben yasayı uyguluyorum”..
Dikkat edin, ülkemizde dibe vurmuş adaletin yasalarından bahsediliyor..
EE hadi diyelim ki izin gerekir.. Aldırt iznini, halk adına başlatılan bağış kampanyasını devam ettir.. Zararı ne?
Aksine çok, çok büyük yararı olacak.. Devletin ulaşamadığı mağdur insanlarımıza Belediyeler çok çabuk ve düzgün bir şeklide ulaşacak, mağdur insanlarımıza nefes aldıracaklar..
Bu işlemler kimin adına yapılıyor veya yapılacak? Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına …
Ama olur mu, bu bağışları başlatan 11 Büyükşehir CHP’li Başkanın bulunduğu belediyeler.. Ya Cumhurbaşkanının başlattığı kampanyadan daha fazla yardım toplarlarsa o zaman ne olur?
Hesaplara bakın.. Ölüm kapıları çalıyor, vatandaş evlerinde çaresizce inliyor, yapılan siyasi hesaplara bakın..
Ve ardından cumhurbaşkanın çıkıp bu uygulamayı düzeltmesi beklenirken,
“Devlet adına biz bağış kampanyası başlattık.. Sizlerin görevi değil, eğer sizlerde bağış kampanyası yaparsanız, o zaman devlet içinde devlet amacı güdersiniz” demez mi..
Zerre kadar alakası yok..
Devlet içinde, devlet kurmayı ancak organize çeteler, yeraltı dünyasının karanlık kişileri kurar ve kirli işlerini rahatça yürütsün diye..
Eee Belediyeler kim, devletin kurumu, devletin eli, ayağı, devletin illerde, ilçelerde ki hizmet kapısı..
Paralel devlet oluşturma mantığını düşünmek; hele, hele bu ortamda ülkemize, insanlarımıza zarardan başka bir şey değildir..
Çünkü böyle bir şey olamaz ….
Ne oldu? 5 gün öncesinden mağdur olan insanlarımıza yardımlar gidecekken, halen kapılar çalınamadı, çalınması engellendi..
Diyecekler ki; bazı AKP’li Belediyelerinde kampanyalarını engelledik.. Tabi ki bu işlemi yaparak, partizanca tutum içinde olmadığı görünümü vermek için..
Yapmayın, Allah rızası adına yapmayın… Sizler gerçekten insanların ne kadar mağdur olduklarını ve çaresiz kaldıklarının farkında değilsiniz..
Hangi Belediye paralel devlet olma mantığı güderse, o zaman devlet tepesine biner, binmelidir de..
Ayrıca, Hukuk devletinde olduğumuzu sık, sık vurguluyor yöneticilerimiz.. Merak ediyorum, Belediyelerin Bankalarda ki bağış hesapları talimatla mı, genelge ile mi yoksa bir Mahkeme kararı ile mi bloke edildi..
Mahkeme kararı olmadan asla bir başkasının hesabı bloke edilemez, eğer banka bu işlemi, siyasi mantıkla yapıyorsa ağır suç işlemiz olur ve sonucunda da ağır tazminatlar öder..
Amaç, mağdur halka devlet adına yetişmek mi? Evet ..
O zaman serbest bırakın Belediyeleri, insanlara yetişsin, Cumhurbaşkanlığı kampanyası da ne kadar bağış toplarsa toplasın, yine insanlarımıza dağıtılsın..
Allah adına, sosyal devlet anlayışı adına en doğrusu bu değil mi?
Haa İçişleri Bakanı Soylu ayrıca gerekçe olarak ayrıca diyor ki; “Yahu ben şimdi bunlara iziz verirsem, HDP’li Belediyelerde bağış toplayıp, PKK’ya gönderecekler”..
Sayın Bakan Soylu … Ülkücü yapıya sahip bir Türk Milliyetçisi olarak, bu gerekçenize de acı, acı gülüyorum..
Neden mi?
Yahu kardeşim şehitlerimizin katillerinin işbirlikçilerine yıllardır bile, bile mecliste maaşlar ödemiyor musunuz? Ödüyorsunuz..
Bu hainlere yıllardır seçimlerde hazineden milyonlarca yardım veriyor musunuz? Veriyorsunuz..
Şimdi bu hesabı, bu bela ile mücadele ortamında mı yapıyorsunuz?
Lütfen milletin aklı ile oynamayın … Allah var, Allah .. Sadece Allah’ın adını anmak yetmez, merhametini ve adaletini de içinizde hissedeceksiniz..
Efendim, tüm alemlerin gerçek sahibi yüce Allah’ın adını anmışken, bizim dinimizi ülkemizde ve dünyada yayma görevi olan Diyanet İşleri Başkanımızı da birkaç sözüm olacak..
Tamamen siyasallaşan bu Diyanet Başkanı Ali Erbaş, biliyorsunuz geçen haftaları da; yasak olmasına rağmen gidip, yalaklık adına Sarayda ki cami de ısmarlama cemaatle “kaçak Cuma namazı” kıldırdı..
Yaslardan bahsediyoruz ama her ne hikmetse sokağa çıkan vatandaşa ceza yazılıyor, bu yalaka Diyanet Başkanına kimse ceza yazmadı..
Eğer gerçekten Hukuk devleti olsa idik, zaten o yalaka zat orada Cuma namazını kaçak olarak kıldırmazdı ve cezası da yazılırdı…
Hatta derhal görevinden alınırdı.. Diyanetin bu tavrına milletin çok, çok büyük oranının nasıl bir isyanla tepki gösterdiğine herkes şahit oldu..
Bu yolunu şaşışmış çekirge zat, şimdi de çıkmış diyor ki;
“Eyy vatandaşlarım, Cumhurbaşkanımızın başlatmış olduğu milli dayanışma bağış kampanyasına, fitre ve zekâtlarınızı vermeniz caizdir”…
Yuh sana sözde din adamı, yuh..
Yahu sen nasıl Diyanetin başkanısın? Kur-an’ı Kerimin; kimlere fitre ve zekatın verilmesi gerektiği emrini nasıl bilmezsin?
Belki de biliyorsun da yalakalık şovu olsun diye çamurlara yatıyorsun..
Bakın eyy yüce milletimiz ve Allah’a tek rehberi Kur-an’a inananlar ….
Kur’an’ı Kerimin 60. Ayeti tefsirinde zekâtın ve fitrenin kimlere verilmesi konusunda şöyle diyor;
“Sadakalar (zekât gelirleri) ancak şunlar içindir: Yoksullar, düşkünler, sadakaların toplanmasında görevli olanlar, kalpleri kazanılacak olanlar, âzat edilecek köleler, borçlular, Allah yolunda (çalışanlar) ve yolda kalmışlar. İşte Allah’ın kesin buyruğu budur. Allah bilmekte ve hikmetle yönetmektedir.”
Ve bu ayette şuan Diyanet İşleri başkanlığının resmi veb sitesinde duruyor..
Âyet; zekâtın harcama yerlerinin başında yoksulları ve düşkünleri zikretmektedir..
Yani; hiç malı veya geliri olmayanlar ve geçimini sağlayacak ölçüde geliri olmayanlara…
Şimdi ben yolunu şaşırmış, bu sözde din adamı başkana soruyorum ve delikanlı ise cevap versin;
“Bu ayetimize ve senin çağrına göre; Türkiye Cumhuriyeti Devleti yoksul mu, düşkün mü, köle mi?”
Sen kimsin ki koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletini bu kadar aciz duruma sokuyorsun? Hem de din adına …
Sen çıkıp ekonomik durumu olanlara şu çağrıyı yapsana;
“Ey değerli insanlarımız, virüs belası ile mücadele ediyoruz, mağduriyetler oluştu, bu yüzden fitre ve zekâtınızı gelin bu kez yükseltin ve etrafınızda ki yoksullara dağıtın”
Niye demiyorsun?
İşte maalesef insanlarımız evlerinde hala “imdat” feryatlarını haykırırken, bizimkiler bu tür işlerle uğraşıp, zaman kaybediyorlar..
Hiç iyi bir ortamda değiliz… Böyle milli dayanışma, böyle birlik anlayışı olmaz… Sen, ben mantığı ile virüsü falan da alt edemeyiz, mağdur olan insanlarımızda kapandıkları evlerde bunalımlara gireceği kesindir..
Allah sonumuz hayr etsin ve yolunu şaşırmışlara da akıl, ihsan nasip etsin .
Haa şunu da net bir şekilde ifade edeyim… Hükumet Belediyelerin halka yardım adına başlattıkları bağış kampanyasını çeşitli gerekçelerle engelleyerek, kendi başlattıkları bağış kampanyasını da; kendileri baltalayıp ve siyasallaştırmaktadır..
Vatandaş bunu düşünüyor… Gelin, birlik oluşturun… Tıp mücadelesini verirken, mağdur olan insanlarımıza da sizler yardım ellerini uzatın..
Ne kaybedeceksiniz?
Bu Haber 2322229 Defa Okunmuştur