RUFAY KARAHAN yazdı
Sevgili okuyucular …!
Hepimiz biliyoruz ki Türkler ve Kürtler binlerce yıldır birlikte yaşamış, örf, adet, gelenek ve ananeleri bir olan, aynı coğrafyanın havasını teneffüs eden, özellikle Anadolu ve Mezopotamya da iç içe geçmiş halklardır.
Deyim yerindeyse, bir bedenin iki kolu gibiyiz.
Yine hepimiz biliyoruz ki, Müslüman bir ümmetin parçasıyız. Bu bakımdan bu topraklarda ölen her kim olursa olsun,(buna başka devletlerin Müslüman halkları da dahildir) mensup olduğu dinin vecibelerine göre defnedilirler.
Ülkemizde Müslüman mezarlıkları olduğu gibi diğer dinlere mensup topluluk ve halkların defin yerleri de vardır.
Ancak; yine yaşıyor ve biliyoruz ki, Müslüman halklar ve toplulukların fertleri her nereli ve kim olursa olsun her hangi bir Müslüman mezarlığına defnedilebilirler. Bu açıdan hiç bir engel veya ayırım söz konusu değildir ve olmamıştır da.
İslam dininin hükümlerine göre ölen kişinin arkasından kötü veya fena konuşmak uygun olmadığı gibi, siyasi, ideolojik veya dinsel aidiyet olarak kendisinden olmayan birilerinin defin edilmesini engellemek de İslam dininin hoşgörü ve temel kurallarına aykırıdır, günahtırve zalimliktir.
Ölen bir Kürt vatandaşın, ( bu kişinin veya aile fertlerinin sıfatları veya uğraşları ne olursa olsun) kamunun ortak malı olan mezarlığımıza defin edilmesini engelleyen ve kendini Türk aidiyeti olarak bu vatanın asli unsuru ve sahibi sanan haddini bilmez, vahşi tahrik unsuru insanlar her dönem olmuştur ve olacağı da aşikârdır. (Kaldı ki; Türkiye’mizde kendini vatan ve devlet aidiyetiyle bütünleştirmiş milyonlarca Kürt vatandaşı vardır.)
Defin işlemine müdahale edenlere haklı olarak itiraz eden cenaze sahipleri ve bu ülke de farklı kökenlere mensup olup, bu sorumsuzca hareket ve fiillere sert tepki gösteren diğer unsurları da vardır ve olacaktır.
Cenaze sahiplerinin veya başkaca bir kesimlerin aidiyet veya ideolojik olarak kendilerini farklı tanımlaması o cenazenin defin edilmesini engellemek için gerekçe teşkil etmez, edemez.
Bu durum dinimizin hoşgörülü temasına uygun olmadığı gibi, ortak sosyal yaşam kurallarına ve yerleşik kültürümüze de kesinlikle uymamaktadır.
Zira, gerek hükümet yetkilileri gerekse kamuoyu da bu gibi ucuz hareketlere prim vermemiş ve aleni olarak sert tepki göstermiştir.
Kaldı ki, cenazeye müdahale edenlere söylenen sözler üzerine ne Türk’ler “barbar” olarak nitelendirilebilir, ne de Siyasi ve ideolojik dünya görüşüne ve işlevine bakılarak Kürt’ler ihanetçi olarak görülemez ve tanımlanamazlar.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde ve demokrasinin olduğu her yerde birlikte yaşayan halklar bir diğerinin haklarına saygı duymuşlar ve hoşgörülü bakışı yaşamsal kurak olarak benimsemişlerdir. Güçlü birliktelikler böylelikle ayakta kalmakta ve gittikçe gelişmektedirler.
Bu ülkede yaşayan bireylerin, toplulukların, halkların herhangi birilerinin aidiyet ya da ideolojik olarak veya dinsel tebaa olarak kendilerini farklı gören veya düşünenlere karşı, hangi hakla olduğu bilinmez bir şekilde bu ülkenin asli unsuru zannedenler tarafından “ya sev, ya terk et “ sözleriyle tepkileşmesi bağnaz ve ırkçı faşizan bir düşünceden öteye bir tepki ve düşünce olmasa gerek..
Birileri, bu ülkede yaşayan bireylerin, toplulukların, halkların bir kısmının veya tamamının sosyal yaşam veya ideolojik düşünce yapısını beğenmeyebilir, ret edebilir, hatta irtibatını kesip sosyal yaşama dair ilgilenmeyebilir de.
Ama onları ikinci sınıf sayma, fiili olarak müdahale etme veya insan hak ve özgürlüklerini yok saymak gibi fiili müdahale veya yapısal durumlara girmemeli, girilmemelidir.
Böylesi durumlar toplumu gereksiz farklı aksiyonlara yönlendirmekten ve ülkemize zarar vermekten başka bir işe yaramayacaktır…
Bu Haber 608630 Defa Okunmuştur